Zihnimiz bazen kelimelerle anlatamayacağımız kadar yoğun, kalbimiz ise ifade edemediğimiz duygularla doludur. İşte tam da bu noktada sanat devreye girer. Fırçanın ucunda bastırılmış bir korku, bir keman telinde yıllarca içimize attığımız bir özlem, bir dans adımında geçmişin yükü vardır. Sanatla terapi, konuşamadıklarımızı çizdiğimiz, yazdığımız, oynadığımız, hatta sadece dinlediğimiz bir iyileşme biçimidir. Peki gerçekten sanat bizi iyileştirebilir mi?
Sanat, doğrudan duygularla çalışır. Konuşmak bazen yetmez; çünkü bazı hislerin kelimesi yoktur. Tam da bu yüzden sanat terapisi, psikolojide önemli bir yere sahiptir. Yaratıcılık = İyileşme denklemi aslında tam da burada anlam kazanır. Çünkü yaratıcı süreç, bastırılmış duyguları güvenli bir alanda dışavurmayı sağlar. Bu, kişinin kendi duygusal dünyasına hem uzaktan bakmasını hem de onu içeriden yeniden inşa etmesini mümkün kılar.
Beynimiz iki lobdan oluşur: sol lob daha çok mantık, analiz ve dil ile ilgilenirken; sağ lob sezgiler, duygular ve yaratıcılık merkezidir. Günlük yaşamda çoğunlukla sol lobu kullanırız. Hesap yaparken, konuşurken, plan kurarken hep mantığımız devrededir. Ancak duygusal denge için sağ lobun da aktif olması gerekir. Sanatla uğraşmak, özellikle de içgüdüsel ve özgürce yapılan yaratıcı faaliyetler, sağ lobu aktive eder. Böylece beyin iki lob arasında daha dengeli çalışır ve kişi kendini daha “bütün” hisseder.
Sanatla terapinin etkisi sadece teorik bir kavram değil; bilimsel olarak da kanıtlanmış bir gerçektir. 2016 yılında Drexel Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırmada, herhangi bir sanatsal geçmişi olmayan bireylerin bile sadece 45 dakikalık serbest resim yapma süreci sonunda stres hormonu olan kortizolde önemli bir düşüş gözlemlenmiştir. Katılımcılar kendilerini daha rahat, daha pozitif ve duygularına daha yakın hissettiklerini belirtmişlerdir. Bu, sanatın hem zihinsel hem bedensel düzeyde nasıl bir rahatlama sağlayabildiğinin güçlü bir göstergesidir.
Sanatla terapi sadece ruhsal hastalığı olanlar için değil; “kendini daha iyi tanımak, duygularını düzenlemek ve zihinsel rahatlama sağlamak isteyen herkes için” faydalı bir araçtır. Önemli olan “iyi sanat” yapmak değil, kişinin kendine ait özgün bir ifade bulabilmesidir. Bir karalama, bir melodinin mırıldanılması, hatta bir çamur parçasını şekillendirmek bile bazen en derin farkındalıkları tetikleyebilir.
Sonuç olarak, sanat sadece estetik bir üretim değil; aynı zamanda içsel bir düzenleme ve iyileşme alanıdır. Kalemle, fırçayla, notayla, kelimeyle… Belki de kendimize en çok yaklaştığımız yer, bir şeyleri anlatmaya çalışmadan anlattığımız yerdir.
İyileştirmek için sanat yapmak lazım,… iyileşmek için sanat yapmak lazım.
–Alejandro Jodorowsky
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
RANA ÖZBERK
Sanatın Dili
Zihnimiz bazen kelimelerle anlatamayacağımız kadar yoğun, kalbimiz ise ifade edemediğimiz duygularla doludur. İşte tam da bu noktada sanat devreye girer. Fırçanın ucunda bastırılmış bir korku, bir keman telinde yıllarca içimize attığımız bir özlem, bir dans adımında geçmişin yükü vardır. Sanatla terapi, konuşamadıklarımızı çizdiğimiz, yazdığımız, oynadığımız, hatta sadece dinlediğimiz bir iyileşme biçimidir. Peki gerçekten sanat bizi iyileştirebilir mi?
Sanat, doğrudan duygularla çalışır. Konuşmak bazen yetmez; çünkü bazı hislerin kelimesi yoktur. Tam da bu yüzden sanat terapisi, psikolojide önemli bir yere sahiptir. Yaratıcılık = İyileşme denklemi aslında tam da burada anlam kazanır. Çünkü yaratıcı süreç, bastırılmış duyguları güvenli bir alanda dışavurmayı sağlar. Bu, kişinin kendi duygusal dünyasına hem uzaktan bakmasını hem de onu içeriden yeniden inşa etmesini mümkün kılar.
Beynimiz iki lobdan oluşur: sol lob daha çok mantık, analiz ve dil ile ilgilenirken; sağ lob sezgiler, duygular ve yaratıcılık merkezidir. Günlük yaşamda çoğunlukla sol lobu kullanırız. Hesap yaparken, konuşurken, plan kurarken hep mantığımız devrededir. Ancak duygusal denge için sağ lobun da aktif olması gerekir. Sanatla uğraşmak, özellikle de içgüdüsel ve özgürce yapılan yaratıcı faaliyetler, sağ lobu aktive eder. Böylece beyin iki lob arasında daha dengeli çalışır ve kişi kendini daha “bütün” hisseder.
Sanatla terapinin etkisi sadece teorik bir kavram değil; bilimsel olarak da kanıtlanmış bir gerçektir. 2016 yılında Drexel Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırmada, herhangi bir sanatsal geçmişi olmayan bireylerin bile sadece 45 dakikalık serbest resim yapma süreci sonunda stres hormonu olan kortizolde önemli bir düşüş gözlemlenmiştir. Katılımcılar kendilerini daha rahat, daha pozitif ve duygularına daha yakın hissettiklerini belirtmişlerdir. Bu, sanatın hem zihinsel hem bedensel düzeyde nasıl bir rahatlama sağlayabildiğinin güçlü bir göstergesidir.
Sanatla terapi sadece ruhsal hastalığı olanlar için değil; “kendini daha iyi tanımak, duygularını düzenlemek ve zihinsel rahatlama sağlamak isteyen herkes için” faydalı bir araçtır. Önemli olan “iyi sanat” yapmak değil, kişinin kendine ait özgün bir ifade bulabilmesidir. Bir karalama, bir melodinin mırıldanılması, hatta bir çamur parçasını şekillendirmek bile bazen en derin farkındalıkları tetikleyebilir.
Sonuç olarak, sanat sadece estetik bir üretim değil; aynı zamanda içsel bir düzenleme ve iyileşme alanıdır. Kalemle, fırçayla, notayla, kelimeyle… Belki de kendimize en çok yaklaştığımız yer, bir şeyleri anlatmaya çalışmadan anlattığımız yerdir.
İyileştirmek için sanat yapmak lazım,… iyileşmek için sanat yapmak lazım.
–Alejandro Jodorowsky