Televizyon artık yalnızca bir eğlence aracı değil; düşüncelerimizi, duygularımızı, hatta ilişkilerimizi yönlendiren güçlü bir ayna. Diziler, izleyicinin sadece akşam saatlerini doldurmuyor, onun hayata bakışını da şekillendiriyor.
Bir karakterin giydiği kıyafet ertesi gün moda oluyor, bir sahnede söylenen cümle sosyal medyada akıma dönüşüyor. “Aşk-ı Memnu”dan “Yalı Çapkını”na, “Ezel”den “Kırmızı Oda”ya kadar birçok yapım, milyonlarca insanın iç dünyasında iz bıraktı. Kimimiz aşkı Behlül gibi yaşamak istedik, kimimiz Feride’nin sabrını örnek aldık.
Psikologlara göre diziler, toplumsal davranış biçimlerini fark ettirmeden değiştiriyor. Aile içi şiddet, yasak ilişkiler, başarı hırsı, dostluk, ihanet gibi konular, artık ekran sayesinde “tanıdık” hale geldi. Bazen farkında olmadan kendi hayatımızı o senaryoların devamı gibi yaşamaya başladık.
Gerçek hayatta birini kaybeden, dizideki sahnede kendi acısını buluyor. Aşık olan, karakterlerin sözlerinde kendi duygularını görüyor. Belki de bu yüzden diziler sadece izlenmiyor, yaşanıyor.
Ancak burada ince bir çizgi var: Televizyon, insanı düşündürüyorsa sanattır; ama yönlendiriyorsa tehlikeli bir araç haline gelir. Bu yüzden hem senaristler hem izleyiciler sorumluluk taşır.
Sonuçta, ekran sadece bir cam değildir; oradan yansıyan her hikâye, bir şekilde bize dokunur. Gerçek hayatla kurgu arasındaki sınır, artık her bölümde biraz daha siliniyor.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Nurlan Zaliyev
“Ekrandaki Hayat, Gerçek Hayatı Değiştiriyor”
Televizyon artık yalnızca bir eğlence aracı değil; düşüncelerimizi, duygularımızı, hatta ilişkilerimizi yönlendiren güçlü bir ayna. Diziler, izleyicinin sadece akşam saatlerini doldurmuyor, onun hayata bakışını da şekillendiriyor.
Bir karakterin giydiği kıyafet ertesi gün moda oluyor, bir sahnede söylenen cümle sosyal medyada akıma dönüşüyor. “Aşk-ı Memnu”dan “Yalı Çapkını”na, “Ezel”den “Kırmızı Oda”ya kadar birçok yapım, milyonlarca insanın iç dünyasında iz bıraktı. Kimimiz aşkı Behlül gibi yaşamak istedik, kimimiz Feride’nin sabrını örnek aldık.
Psikologlara göre diziler, toplumsal davranış biçimlerini fark ettirmeden değiştiriyor. Aile içi şiddet, yasak ilişkiler, başarı hırsı, dostluk, ihanet gibi konular, artık ekran sayesinde “tanıdık” hale geldi. Bazen farkında olmadan kendi hayatımızı o senaryoların devamı gibi yaşamaya başladık.
Gerçek hayatta birini kaybeden, dizideki sahnede kendi acısını buluyor. Aşık olan, karakterlerin sözlerinde kendi duygularını görüyor. Belki de bu yüzden diziler sadece izlenmiyor, yaşanıyor.
Ancak burada ince bir çizgi var: Televizyon, insanı düşündürüyorsa sanattır; ama yönlendiriyorsa tehlikeli bir araç haline gelir. Bu yüzden hem senaristler hem izleyiciler sorumluluk taşır.
Sonuçta, ekran sadece bir cam değildir; oradan yansıyan her hikâye, bir şekilde bize dokunur. Gerçek hayatla kurgu arasındaki sınır, artık her bölümde biraz daha siliniyor.