Cumhuriyetin İkinci Yüzyılında En Büyük İmtihanımız: Demokrasi
Yazının Giriş Tarihi: 22.09.2025 20:39
Yazının Güncellenme Tarihi: 22.09.2025 20:40
Türkiye, Cumhuriyet’in bir asrı geride bıraktı. Okuduk, yazdık, tarih yazdık; ama şimdi yeni bir döneme giriyoruz. Cumhuriyetin ikinci yüz yılı, büyük bir sınavın eşiğinde duruyor — İlber Ortaylı’nın işaret ettiği üzere bu sınavın adı “demokrasi”.
Ortaylı ile yaptığım söyleşi, gündelik siyasetin, tarih bilincinin ve vatandaşlık sorumluluğunun iç içe geçtiği bir analiz sundu. O, sadece tarih sorularından yorulduğunu söylemiyor; aynı zamanda “tarih kültürünün popülerleşmesinin” yüzeyde kalmasından, derinlik kazanmamasından yakınıyor. Çünkü gerçek tarih, sorulması kolay, cezbedici değil; emek ister, düşünce ister, sorumluluk ister.
Ve demokrasi… Ortaylı’nın altını ısrarla çizdiği gibi, seçime gitmek, oy kullanmakla bitmiyor. Demokrasi, kelimesiyle kalmamalı; katılımla, eleştiriden soru sorma cesaretiyle, kurumlarla olan bağlarla anlam kazanmalı. Türkiye’de büyük bir tembellik var; siyasete, kamu hayatına katılma görevini hafife alıyoruz. Oysa bir toplumun geleceği pasif bir seyirci misali değil, aktif bir katılımcı olarak yazılır.
Bugünün siyasetçileri de tarih kitaplarında – ya başarılarıyla ya eksikleriyle – yerini alacak. Ortaylı’nın ifadesiyle, “kalıcı iz bırakmayanlar kolay unutulur.” Bu da elimizdeki fırsatları çok iyi kullanmamız gerektiğini anlatıyor. Çünkü kaybedilen fırsatlar sadece bireysel değil, toplumsal ve tarihsel kayıplar demek.
Eğitim sistemimiz de ayrı bir problem. Gençlere diyorum ki: üniversite sadece diploma almak için gidilen bir yer olmaktan çıkmalı. Bilimsel düşünceyi, eleştirel bakışı, hakikati aramayı öğretmeli. Yoksa hukuk, mühendislik, tıp gibi alanlarda “nitelik” hep tartışma konusu olur.
Ve o ünlü soru: “Kalayım mı gideyim mi?” Ortaylı, bu soruya “Cehennemin dibine git, bana ne” diyerek cevap veriyor; sert bir ifade, belki kırıcı ama düşündürücü. Çünkü herkesin kendi yeri ve sorumluluğu var. Eğer herkes kaçarsa, kim bu ülkeyi kuracak, kim bu ülke için düşünecek, kim onunla kalacak?
Sonuç olarak, Cumhuriyet’in ikinci yüz yılı demokrasi sınavından geçmek demek; sadece yönetimin kendisiyle değil, halkın katılımıyla, eğitimle, tarih farkındalığıyla şekillenen bir gelecek demek. Bizim sorunumuz sadece liderlerle değil; biz kendi içimizde değişmeli, kendi sorumluluğumuzu üstlenmeli, bu büyük imtihanı geçebilmeliyiz.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
İpek Dağıstanlı
Cumhuriyetin İkinci Yüzyılında En Büyük İmtihanımız: Demokrasi
Türkiye, Cumhuriyet’in bir asrı geride bıraktı. Okuduk, yazdık, tarih yazdık; ama şimdi yeni bir döneme giriyoruz. Cumhuriyetin ikinci yüz yılı, büyük bir sınavın eşiğinde duruyor — İlber Ortaylı’nın işaret ettiği üzere bu sınavın adı “demokrasi”.
Ortaylı ile yaptığım söyleşi, gündelik siyasetin, tarih bilincinin ve vatandaşlık sorumluluğunun iç içe geçtiği bir analiz sundu. O, sadece tarih sorularından yorulduğunu söylemiyor; aynı zamanda “tarih kültürünün popülerleşmesinin” yüzeyde kalmasından, derinlik kazanmamasından yakınıyor. Çünkü gerçek tarih, sorulması kolay, cezbedici değil; emek ister, düşünce ister, sorumluluk ister.
Ve demokrasi… Ortaylı’nın altını ısrarla çizdiği gibi, seçime gitmek, oy kullanmakla bitmiyor. Demokrasi, kelimesiyle kalmamalı; katılımla, eleştiriden soru sorma cesaretiyle, kurumlarla olan bağlarla anlam kazanmalı. Türkiye’de büyük bir tembellik var; siyasete, kamu hayatına katılma görevini hafife alıyoruz. Oysa bir toplumun geleceği pasif bir seyirci misali değil, aktif bir katılımcı olarak yazılır.
Bugünün siyasetçileri de tarih kitaplarında – ya başarılarıyla ya eksikleriyle – yerini alacak. Ortaylı’nın ifadesiyle, “kalıcı iz bırakmayanlar kolay unutulur.” Bu da elimizdeki fırsatları çok iyi kullanmamız gerektiğini anlatıyor. Çünkü kaybedilen fırsatlar sadece bireysel değil, toplumsal ve tarihsel kayıplar demek.
Eğitim sistemimiz de ayrı bir problem. Gençlere diyorum ki: üniversite sadece diploma almak için gidilen bir yer olmaktan çıkmalı. Bilimsel düşünceyi, eleştirel bakışı, hakikati aramayı öğretmeli. Yoksa hukuk, mühendislik, tıp gibi alanlarda “nitelik” hep tartışma konusu olur.
Ve o ünlü soru: “Kalayım mı gideyim mi?” Ortaylı, bu soruya “Cehennemin dibine git, bana ne” diyerek cevap veriyor; sert bir ifade, belki kırıcı ama düşündürücü. Çünkü herkesin kendi yeri ve sorumluluğu var. Eğer herkes kaçarsa, kim bu ülkeyi kuracak, kim bu ülke için düşünecek, kim onunla kalacak?
Sonuç olarak, Cumhuriyet’in ikinci yüz yılı demokrasi sınavından geçmek demek; sadece yönetimin kendisiyle değil, halkın katılımıyla, eğitimle, tarih farkındalığıyla şekillenen bir gelecek demek. Bizim sorunumuz sadece liderlerle değil; biz kendi içimizde değişmeli, kendi sorumluluğumuzu üstlenmeli, bu büyük imtihanı geçebilmeliyiz.