Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Vurulduk Ey Halkım, Unutma Bizi.!

Yazının Giriş Tarihi: 26.01.2024 10:19
Yazının Güncellenme Tarihi: 26.01.2024 10:19

"Dağ gibi karayağız birer delikanlıydık,
Babamız sırtında yük taşıyarak getirirdi aşımızı, ekmeğimizi.
Arabalar şırıl şırıl ışıklarıyla caddelerden geçerken
Bizler bir mumun ışığında bitirdik kitaplarımızı
Kendimiz gibi yaşayan binlerce yoksulun yüreğini,
Yüreğimizde yaşayarak katıldık o büyük kavgaya.
Ecelsiz öldürüldük
Dövüldük, vurulduk, asıldık.
Vurulduk ey halkım, unutma bizi..."

Bu dizelerin sahibi, muhteşem bir insandan yani Uğur Mumcu’dan behsedeceğim bugün sizlere. 

Babası, Hakkı Şinasi Bey tapu kadastro memuruydu. tayini Kırşehir’e çıkmıştı. 1942 yılının 22 Ağustos’unda annesi Nadire hanım 3. çocukları olan Uğur’u burada dünyaya getirmişti. Şinasi Beyin tayininin Ankara’ya çıkmasıyla Uğur, ilk ve ortaöğrenimini burada tamamlamış, sonrasında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesini kazanmıştı. Çok hareketli bir öğrenciydi. Öğrencilik yıllarında Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan "Türk Sosyalizmi" isimli makalesi Yunus Nadi Ödülü'nü almıştı. 1963 yılında fakültenin öğrenci işleri başkanı olmuştu. 1965 yılında okulu bitrimiş, sonrasında hukuk profesörü Tahsin Bekir Balta’nın asistanlığını yapmaya başlamıştı. Askerlik öncesi bir yazısında "Ordu uyanık olmalı." sözleri "orduya hakaret etmek" ve "sosyal bir sınıfın öteki sosyal sınıflar üzerinde tahakkümünü kurmak" suçu gerekçesiyle bir yıla yakın Mamak Askerî Cezaevi'nde kaldı. 7 yıl hapse mahkûm edilmişti lakin karar Yargıtay tarafından bozuldu ve Uğur serbest kaldı. Bu olay sonrasında askere yedek subay olarak gitmesi gereken Mumcu, vatani görevini Ağrı'nın Patnos ilçesinde, (1972-1974 yılları arasında) piyade olarak yapmıştı. Bu durum "Sakıncalı Piyade" kitabına ilham vermişti. Rutkay Aziz ile bu eseri tiyatroya uyarladı. Gözlem ismini verdiği köşesinde ve eserlerinde ülkemiz ve halkımız için olumsuzluk içeren her konuda sonu ne olur diye düşünmeksizin cesurca yazılar yazdı. 

Uğur Mumcu tam bağımsız bir Türkiye istiyordu. Sosyalistti. Emekçi sınıfının demokratik bir yol ile yönetimde yer almasını istiyordu. Laik, cumhuriyetçi, antiemperyalist, özgürlükçü, insan hakları savunucu ve Atatürkçü olduğunu, yobazların, hırsızların, vurguncuların, çıkarcıların en çokta terörün karşısında olduğunu dile getiriyordu. 

Siyaset, mafya, iş dünyası, emperyalist devletler ile bunlara bağlı istihbarat teşkilatları ve bu teşikilatların taşeron örgütlerinin derin ilişkilerini ortaya çıkarıyor, bu odakların hedefi haline geliyordu. PKK terör örgütü ile bu örgütün finans kaynaklarını, teröre destek veren iç ve dış mihrakları işaret ediyor bu da kendini hedefe koydurmaya yetiyordu. Uğur bu kirli bağlantıları öylesine çözmüştü ki artık sistemin uç isimlerini deşifre etmek üzereydi. Öyle ki bildiklerinin açığa çıkması halinde dünyada bütün dengeler alt üst olacaktı. İçeriden ve dışarıdan aldığı tehditler yetmez gibi dönemin İsrail Büyükelçisi kendisine açıktan "Ölmekten korkmuyor musunuz" diye sormuştu.

Uğur Mumcu’nun yazdığı yazıların 158'i PKK ve Kürt sorunundan bahsederken 117 yazısı ABD olmuştu. 

1980’leri "Bunun adı solculuk mu? Yoksul erlerin üstüne kurşun yağdıran, banka soyan eşkiyalık mıdır solculuk mu? Böyleyse, yerin dibine batsın böyle solculuk... Bunun adı milliyetçilik mi? Savcıları, yargıçları, üniversite öğretim üyelerini, emniyet müdürlerini öldüren, yurttaş kanı içen canavarlık mıdır milliyetçilik? Böyleyse, yerin dibine batsın böyle milliyetçilik..." cümleleriyle eleştiriyordu. Din istismarcılarını ve terör yandaşlarını da ağır dille eleştiriyordu.O dönemde her babayiğidin harcı değildi. 

Yazılarından bir kısmında:12 Mart öncesinde yaşanılanları anlatıyor, kaçakçılık, terör, sözde Ermeni soykırımının ABD ve Fransa’daki karşılığını, Kuvay-i Milliyecilerin torunları olduğumuzu unutmayalım diyerek bahsediyordu. Dönemin başbakanının öz yeğeninin yaptığı hayali ihracatı anlatıyor, siyasi kişilerin geçmişlerini mizah katarak eleştiriyordu. Gümrük kapılarından ve denizlerimizde yapılan tonlarca uyuşturucunun çokuluslu kaçakçılık şebeklerinden bahsediyor, isimler veriyordu. 

Kısacası Uğur, amacı politik ve askeri vasıtalarla üye ülkelerin özgürlüğünü ve güvenliğini temin etmek olan uluslararası bir örgütün üye ülkelerdeki "Gladio" yapılanmalarını ve bunların uzantılarını çözmüştü. Bu yapılanmaların dünya üzerindeki finans kaynaklarını, kendilerine çalışan o ülkedeki tanınmış kişiler ile siyaset, mafya ve derin devlet üçlemesini açığa çıkarmıştı. Bu çark ve çarkın dişlilerinin kamuoyuna ulaşması halinde PKK, terör, Kürt Sorunu, faili meçhul cinayetlerin çoğu halk nezdinde cevabını bulmuş olacaktı. Dolayısıyla bu sorunlar ortadan kalkacaktı. Bu da işlerine gelmiyordu. Uğur bir şekilde ortadan kaldırılmalıydı ve halkın arasında kaosa sebebiyet verecek ve ses getirecek bir propaganda gerçekleştirilmeliydi. O dönemde halk 80’lerdekine benzer iki kutuba ayrıştırılmak isteniyor, bir tarafa Kemalistler diğer tarafa ise İslmacıları koyarak çatışma zemini hazırlanıyordu. 24 Ocak 1993'te Ankara'da Karlı Sokak'taki evinin önünde, arabasına konan C4 tipi plastik bombanın patlaması ile suikasta kurban gitti. Suikasti kim üstlenecekti, tabiki İran bağlantılı Hizbullah, İBDA-C gibi örgütler üstlenecekti. Suikastın hemen ardından olay yerinde inceleme yapan uzmanlar hiçbir delil bulamadı. Dönemin Adalet Bakanı suikast ile ilgili "Bir tuğla çeksem duvar yıkılır" diyor, dönemin başsavcısı ise devlet istese bu işi çözer diyerek topu üzerinden atıyordu. 

Uğur Mumcu cinayetine bakan savcı Kemal Ayhan evinde esrarengiz bir şekilde evinde ölü bulundu. Tevfik Ağansoy "Uğur Mumcu cinayeti ile alakalı bildiklerimi anlatacağım, dedi ve öldürüldü. Bu cinayetle alakalı bilgileri paylaşacağını söyleyen Eşref Bitlis Paşa, (Jitemin kurucusu) Ahmet Cem Ersever, Muzaffer Dağdeviren öldürüldü. Velid Hüseyin zehirlendi. Böylelikle ölümüne ışık tutabilecek herkes ortadan kaldırılmış oldu. Dönemin cumhurbaşkanı zehirlenerek öldürüldü. Sivas Olayları gerçekleşti. 

Bu cinayetin ardında dış güçler ve onun ülkemizdeki ayağı olan FETÖ gerçeği halen araştırılmadı. Uğur Mumcu'nun öldürülmesinin üzerinden tam 31 yıl geçti. Ancak failleri henüz bulunamadı. Oysa bu cinayet dönemin içişleri bakanının da dediği gibi "Devletin Namus Borcu" idi. Ve dünya 5’ten büyüktü. 

​Uğur Mumcu bu ülke için, halkımız için can vermis namuslu, şerefli, aslan yürekli bir gazetecidir. Kendisini tanıma şansım olmadı lakin onun da dediği gibi her zerresinden nice uğurlar geldi. Kendisini sevgi, saygı ve rahmetle anıyoruz… 

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.