Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

“Yoğun Bakım Kapısının Sessizliği: Bir Umudun Nabzı”

Yazının Giriş Tarihi: 31.10.2025 23:57
Yazının Güncellenme Tarihi: 31.10.2025 23:58

Hastane koridorlarında yankılanan tek ses, monitörlerin ritmik “bip” sesidir. O ses, orada bekleyen herkesin kalp atışına karışır. Bir insanın yaşamla ölüm arasında asılı kaldığı o odalarda, zaman akmaz. Dakikalar, saatler, günler birbirine karışır. Yoğun bakımın kapısında bekleyen yakınlar, dışarıdan bakıldığında sadece oturuyor gibidir; ama iç dünyalarında fırtınalar kopuyordur. Her biri aynı sessiz çığlığın taşıyıcısıdır: “Ne olur yaşa…”

Ağır bir ameliyatın ardından, doktorun kapıdan çıkmasını beklemek; bir ömür kadar uzun bir bekleyiştir. O anlarda insanın içindeki umut, ince bir ip gibi gerilir. Bir tarafında inanç, diğer tarafında korku vardır. Elinde tespih tutan bir baba, sessizce dua eden bir anne, titreyen parmaklarıyla fotoğraflara bakan bir eş… Hepsinin gözünde aynı endişe, aynı belirsizlik. Çünkü orada sevdikleri, makinelere bağlı bir halde yaşamla pazarlık yapmaktadır.

Yoğun bakım kapısında bekleyen biri, artık zamana inanmaz. Gözleri her açıldığında, “Acaba doktor gelir mi?” sorusuna kilitlenir. Her beyaz önlüklü insan, bir umut ışığı gibi görünür. “Biraz daha iyiye gidiyor” cümlesi bile bir mucizeye dönüşür. Çünkü orada kimse mükemmel haber beklemez; sadece “yaşıyor” kelimesi yeterlidir.

O bekleyişin içinde insan, kendini tanımaya başlar. Bir zamanlar önemsiz görünen şeylerin aslında ne kadar boş olduğunu fark eder. Dün kavga ettiği kardeşini affeder, küs olduğu dostunu hatırlar. O bekleme salonlarında insanların kalpleri yeniden şekillenir. Ağrılı, yorgun ama daha gerçek bir hale gelir. Çünkü ölümün nefesini ensende hissettiğinde, yaşamanın kıymetini ilk defa anlarsın.

Birçok insan, ameliyatın içindekini değil, dışarıda bekleyeni unutuyor. Oysa dışarıda bekleyen de bir savaş veriyor. Her haber, bir kalbi paramparça edebilir. “Hastanızın durumu stabil” cümlesi bir lütuf gibi gelir. “Kritik ama müdahale ediyoruz” denildiğinde, yutkunmak bile zorlaşır. Çünkü o anlarda hiçbir kelime, bir insanın içinde kopan fırtınayı anlatamaz.

Bazı bekleyişler mutlu biter. Doktor, yüzünde yorgun bir tebessümle çıkar ve “Ameliyat başarılı geçti” der. O anda dizlerinin bağı çözülür insanın. Yere düşmeden ağlar, gülümser, dua eder… Tüm o saatlerin ağırlığı bir anda boşalır. Ama bazı bekleyişler vardır ki, bir cümlenin ardından hayat ikiye ayrılır: “Elimizden geleni yaptık…”
İşte o anda dünyanın tüm sesleri susar. Kalabalık bir hastane koridorunda bile, derin bir sessizlik çöker. İnsan kendi nefesini bile duymak istemez. Çünkü o nefesin artık bir anlamı kalmamıştır.

Yoğun bakımın kapısında geçen gecelerde, bir sandalye üzerinde uyuklayan insanlar vardır. Elinde Kur’an tutan yaşlı eller, telefonuna sarılıp “Bir haber var mı?” diye yazan gençler, gözyaşlarını gizlemeye çalışan babalar… Hepsi aynı kaderin etrafında birleşir. O kapıdan her çıkan hemşireye umutla bakan o kalabalık, bir milletin en saf halidir. İnançla, sevgiyle, dua ile ayakta duran insanlardır onlar.

Ağır ameliyatlardan çıkan hastalar, bazen kendilerinin yaşadığı mucizenin farkında bile olmaz. Ama dışarıda bekleyen o yürekler, o mucizenin her saniyesini hissetmiştir. Çünkü bir insanı kaybetme korkusu, onun değerini bin kat artırır.
Ve belki de hayat, bu fark ediş için bize bu kadar acı yaşatır. Çünkü acı, öğretmenin en sert ama en dürüst halidir.

Yoğun bakımın kapısında geçen o geceler, kimsenin kolay unutamayacağı bir sınavdır. O bekleyişi yaşayan biri artık aynı insan olamaz. Her sabah, “Yaşıyor mu?” sorusuna uyanmak, her gün yeniden umut etmek... Bu, insanın sabırla inanç arasındaki en kırılgan dengesidir.

Bir gün o kapıdan sevdiği sağ salim çıktığında, insan sadece ona değil, hayata da yeniden sarılır. Çünkü o an anlar ki; yaşamak, nefes almak değil, bir başkasının nefesini koruyabilmektir.
Ama o kapıdan çıkamayanlar da vardır… Onlar için geriye kalanlar, artık her nefesini onun için alır. Her dua, onun adını taşır. Her yağmurda, her esen rüzgarda, o kişinin bir izi kalır.
Yoğun bakım kapısında bekleyen herkes, aslında bir mucizeyle tanışır — bazen yaşarken, bazen kaybederken.

Ve insan en sonunda anlar:
Hastane koridorlarının o sessizliğinde, makine seslerinin arasında, kalplerin en gürültülü duası gizlidir.
Yaşamak bazen bir ameliyat masasının üzerindedir,
bazen de o kapının önünde gözyaşını içine akıtan bir annenin duasında.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.