“Tarihi Dizilerde Tarihsizlik: Gerçek mi, Gösteri mi?”
Yazının Giriş Tarihi: 14.10.2025 11:02
Yazının Güncellenme Tarihi: 14.10.2025 11:03
Son yıllarda Türkiye televizyonlarında tarihi dizilerin sayısı hızla arttı. Osmanlı’dan Selçuklu’ya, Kurtuluş Savaşı’ndan Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar uzanan geniş bir yelpazede yapımlar ardı ardına ekranlara geliyor. Ancak dikkatli izleyiciler için bu diziler, tarihe ışık tutmaktan çok, tarihin üzerini sisle kaplayan bir eğlence aracına dönüşmüş durumda.
Tarihi diziler, ilk bakışta geçmişe merak uyandırıyor; kostümler, savaş sahneleri, saray entrikaları izleyiciyi büyülüyor. Fakat perde arkasına bakıldığında, tarihsel gerçeklikle dizi senaryosu arasındaki uçurum her geçen gün büyüyor. Gerçek olaylar dramatik kaygılarla değiştiriliyor, karakterler olduğundan farklı gösteriliyor, hatta bazı olaylar tamamen hayal ürünü olarak ekleniyor.
Tarihi dizilerin en büyük problemi, “reyting uğruna tarih kurbanı” olmalarıdır. Yapımcılar, izleyiciyi ekrana bağlamak adına romantik sahneler, gereksiz diyaloglar ve modern davranışlar ekleyerek tarihi atmosferi bozuyor. Oysa tarihî karakterlerin duygusal ilişkileri değil, dönemin ruhu, fikirleri ve mücadeleleri anlatılmalıydı. Ne yazık ki birçok dizide, bir padişahın aşk hikayesi, fetihlerin veya siyasi hamlelerin önüne geçiyor.
Bir diğer önemli konu da maliyet meselesidir. Tarihi diziler, Türkiye’nin en pahalı yapımları arasında yer alıyor. Ortalama bir bölümün maliyeti 10 ila 20 milyon lira arasında değişiyor. Bu rakam, sıradan modern bir dizinin birkaç katı anlamına geliyor. Çünkü kostümler, savaş sahneleri, set tasarımları ve CGI (bilgisayar efektleri) bütçeyi şişiriyor. Ancak ne yazık ki bu yüksek maliyet her zaman kaliteye yansımıyor. Pahalı setlerde çekilen sahnelerde bile tarihsel doğruluk çoğu zaman göz ardı ediliyor.
Bir örnekle açıklayalım: 13. yüzyılda geçen bir sahnede kullanılan metal işçiliği veya kumaş türü aslında 17. yüzyıla ait olabiliyor. Yine o dönemde henüz var olmayan kelimeler karakterlerin dilinde dolaşıyor. Bu da yapımcıların tarih danışmanlarından yeterince yararlanmadığını veya danışman görüşlerinin senaryoya yansıtılmadığını gösteriyor. İzleyici ise “görselliğe aldanıp” bu hataları fark etmiyor.
Tarihi dizilerin bir başka zayıf yönü de karakterlerin idealize edilmesidir. Gerçek hayatta insan olan, hata yapan, politik manevralar uygulayan liderler dizilerde adeta kusursuz kahramanlara dönüştürülüyor. Bu durum, tarih bilincini zedeliyor. Çünkü tarih, sadece kahramanlık değil; aynı zamanda hataların, yanlış kararların ve insani zayıflıkların da toplamıdır. Fakat dizilerde her şey siyah ve beyaz olarak sunuluyor.
Bununla birlikte, bazı yapımların olumlu yanlarını da göz ardı etmemek gerekir. Tarih bilincinin tamamen yok olduğu bir toplumda, bu tür diziler genç kuşakların ilgisini geçmişe yönlendiriyor. Ancak bu ilgi, doğru kaynaklara yönlendirilmediğinde tehlikeli bir yanılsamaya dönüşüyor. İnsanlar tarih kitaplarını değil, dizileri “gerçek bilgi” sanmaya başlıyor.
Bu noktada çözüm açık: Türkiye’nin tarihi dizilerinde senaristlerin, tarihçilerle çok daha yakın çalışması gerekiyor. Senaryo, sadece dramatik kurguyla değil, belgelerle, arşivlerle ve akademik kaynaklarla desteklenmeli. Aksi takdirde tarihten uzaklaşan bir kurgu, gelecek nesillere yanlış bir miras bırakır.
Unutulmamalı ki tarih, sadece geçmişi anlatmaz; geleceği şekillendirir. Bu nedenle tarihi dizilerde yapılacak her hata, toplumsal hafızada yeni bir yanılgı yaratır. Bugün bir padişahın karakterini yanlış tanıtmak, yarın bir neslin o dönemi yanlış değerlendirmesine neden olur.
Kısacası, Türkiye’deki tarihi diziler sadece büyük bütçelerle değil, büyük sorumlulukla da çekilmelidir. Çünkü izleyici artık sadece eğlenmek değil, öğrenmek de istiyor. Tarihi bir dizinin görevi, ne sadece kahramanlık masalları anlatmak ne de seyir zevki yaratmak olmalı. Asıl görev, geçmişin hakikatini bugünün ekranına en saygılı biçimde taşımaktır.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ayşe Kök
“Tarihi Dizilerde Tarihsizlik: Gerçek mi, Gösteri mi?”
Son yıllarda Türkiye televizyonlarında tarihi dizilerin sayısı hızla arttı. Osmanlı’dan Selçuklu’ya, Kurtuluş Savaşı’ndan Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar uzanan geniş bir yelpazede yapımlar ardı ardına ekranlara geliyor. Ancak dikkatli izleyiciler için bu diziler, tarihe ışık tutmaktan çok, tarihin üzerini sisle kaplayan bir eğlence aracına dönüşmüş durumda.
Tarihi diziler, ilk bakışta geçmişe merak uyandırıyor; kostümler, savaş sahneleri, saray entrikaları izleyiciyi büyülüyor. Fakat perde arkasına bakıldığında, tarihsel gerçeklikle dizi senaryosu arasındaki uçurum her geçen gün büyüyor. Gerçek olaylar dramatik kaygılarla değiştiriliyor, karakterler olduğundan farklı gösteriliyor, hatta bazı olaylar tamamen hayal ürünü olarak ekleniyor.
Tarihi dizilerin en büyük problemi, “reyting uğruna tarih kurbanı” olmalarıdır. Yapımcılar, izleyiciyi ekrana bağlamak adına romantik sahneler, gereksiz diyaloglar ve modern davranışlar ekleyerek tarihi atmosferi bozuyor. Oysa tarihî karakterlerin duygusal ilişkileri değil, dönemin ruhu, fikirleri ve mücadeleleri anlatılmalıydı. Ne yazık ki birçok dizide, bir padişahın aşk hikayesi, fetihlerin veya siyasi hamlelerin önüne geçiyor.
Bir diğer önemli konu da maliyet meselesidir. Tarihi diziler, Türkiye’nin en pahalı yapımları arasında yer alıyor. Ortalama bir bölümün maliyeti 10 ila 20 milyon lira arasında değişiyor. Bu rakam, sıradan modern bir dizinin birkaç katı anlamına geliyor. Çünkü kostümler, savaş sahneleri, set tasarımları ve CGI (bilgisayar efektleri) bütçeyi şişiriyor. Ancak ne yazık ki bu yüksek maliyet her zaman kaliteye yansımıyor. Pahalı setlerde çekilen sahnelerde bile tarihsel doğruluk çoğu zaman göz ardı ediliyor.
Bir örnekle açıklayalım: 13. yüzyılda geçen bir sahnede kullanılan metal işçiliği veya kumaş türü aslında 17. yüzyıla ait olabiliyor. Yine o dönemde henüz var olmayan kelimeler karakterlerin dilinde dolaşıyor. Bu da yapımcıların tarih danışmanlarından yeterince yararlanmadığını veya danışman görüşlerinin senaryoya yansıtılmadığını gösteriyor. İzleyici ise “görselliğe aldanıp” bu hataları fark etmiyor.
Tarihi dizilerin bir başka zayıf yönü de karakterlerin idealize edilmesidir. Gerçek hayatta insan olan, hata yapan, politik manevralar uygulayan liderler dizilerde adeta kusursuz kahramanlara dönüştürülüyor. Bu durum, tarih bilincini zedeliyor. Çünkü tarih, sadece kahramanlık değil; aynı zamanda hataların, yanlış kararların ve insani zayıflıkların da toplamıdır. Fakat dizilerde her şey siyah ve beyaz olarak sunuluyor.
Bununla birlikte, bazı yapımların olumlu yanlarını da göz ardı etmemek gerekir. Tarih bilincinin tamamen yok olduğu bir toplumda, bu tür diziler genç kuşakların ilgisini geçmişe yönlendiriyor. Ancak bu ilgi, doğru kaynaklara yönlendirilmediğinde tehlikeli bir yanılsamaya dönüşüyor. İnsanlar tarih kitaplarını değil, dizileri “gerçek bilgi” sanmaya başlıyor.
Bu noktada çözüm açık: Türkiye’nin tarihi dizilerinde senaristlerin, tarihçilerle çok daha yakın çalışması gerekiyor. Senaryo, sadece dramatik kurguyla değil, belgelerle, arşivlerle ve akademik kaynaklarla desteklenmeli. Aksi takdirde tarihten uzaklaşan bir kurgu, gelecek nesillere yanlış bir miras bırakır.
Unutulmamalı ki tarih, sadece geçmişi anlatmaz; geleceği şekillendirir. Bu nedenle tarihi dizilerde yapılacak her hata, toplumsal hafızada yeni bir yanılgı yaratır. Bugün bir padişahın karakterini yanlış tanıtmak, yarın bir neslin o dönemi yanlış değerlendirmesine neden olur.
Kısacası, Türkiye’deki tarihi diziler sadece büyük bütçelerle değil, büyük sorumlulukla da çekilmelidir. Çünkü izleyici artık sadece eğlenmek değil, öğrenmek de istiyor. Tarihi bir dizinin görevi, ne sadece kahramanlık masalları anlatmak ne de seyir zevki yaratmak olmalı. Asıl görev, geçmişin hakikatini bugünün ekranına en saygılı biçimde taşımaktır.