Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

“Dizilerin Gör Dediği, Hayatın Gizlediği”

Yazının Giriş Tarihi: 04.12.2025 12:14
Yazının Güncellenme Tarihi: 04.12.2025 12:14

Televizyon dizileri yıllardır Türkiye’de toplumun en güçlü kültürel yönlendiricilerinden biri oldu. Akşam olunca ailelerin toplanıp tek ekrana kilitlendiği, kah gülüp kah ağladığı o yıllar artık çok geride kaldı. Bugün diziler, eskiye göre çok daha gösterişli, çok daha pahalı, fakat bir o kadar da sorunlu bir içeriğe sahip. Bu yüzden artık diziler yalnızca bir eğlence aracı değil; toplumun duygu dünyasını, davranış biçimlerini ve beklentilerini yönlendiren dev bir mekanizmaya dönüşmüş durumda. Ne yazık ki bu mekanizma çoğu zaman doğru yönde işlemiyor.

Bugün ekrana baktığımızda en sık gördüğümüz tablo, güçsüz kadın karakterlerdir. Kadın ya mağdur, ya sürekli ağlayan, ya da bir erkeğin yardımına muhtaç hâlde resmediliyor. Sanki kendi hayatını yönlendirme gücü yokmuş gibi… Gerçek hayatta binlerce kadın ev geçindiriyor, iş kuruyor, ailesini tek başına ayakta tutuyor, eğitim alıyor, hayat mücadelesi veriyor. Diziler ise bu gerçeği ısrarla görmezden geliyor. Güçlü kadın hikâyeleri genelde ya reyting alamıyor ya da kısa sürede “yetersiz bulunduğu” gerekçesiyle ekrandan kaldırılıyor. Böylece izleyiciye aynı mesaj veriliyor: “Kadın ancak mağdursa izlenir.”

Bir diğer sorun, üniversiteden yeni mezun olan gençlerin dizilerde sanki hayatı çözüp hemen büyük işler kuruyormuş gibi gösterilmesi. Gençler gerçek hayatta aylarca iş ararken, dizideki karakter daha diplomasını alır almaz holding sahibi oluyor. Bu sahte başarı hikâyeleri gençlerde yanlış bir beklenti yaratıyor. Gerçek hayattaki mücadele ve sabır görmezden geliniyor. Böylece insanlar kendi hayatlarını dizilerle kıyaslayıp kendilerini eksik ve başarısız hissediyorlar.

Estetik operasyonların aşırı kullanıldığı oyuncu profili de ayrı bir sorun alanı. Yüzünde mimik kalmamış, doğal ifade kullanamayan oyuncularla dolup taşıyor ekranlar. Göz kırpmadan ağlayan, dudakları kımıldamadan öfkelenen, kaşları dahi hareket etmeyen yüzler izleyicinin duygusal bağ kurmasını zorlaştırıyor. Böyle bir yapaylık içerisinde oyunculuğun gerçek etkisini görmek mümkün değil.

Gençlerin dizileri hikâye için değil, “başroller ne zaman öpüşecek?” diye izlemeye başlaması da dikkat çekici bir gerçek. Artık karakter gelişimi ikinci planda, romantik sahneler ise en önemli unsur hâline getirildi. Bu durum ilişkiler konusunda sağlıksız bir algı yaratıyor. Aşk yalnızca öpüşme sahneleriyle, heyecanla veya ihtirasla ölçülüyor. Oysa gerçek hayatta sevgiyi ayakta tutan şey fedakârlık, anlayış ve güven gibi çok daha güçlü kavramlardır.

Dizilerin bir diğer olumsuz etkisi de stres yaratmasıdır. İnsan bir günün yorgunluğunu atmak için televizyonu açıyor; fakat karşısına çığlıklar, şiddet, ihanet, bağırışlar, kavgalar çıkıyor. Bir bölüm boyunca neredeyse hiç huzurlu sahne kalmadı. Bu kadar yoğun duygusal yük seyirciyi eğlendirmek yerine daha da yoruyor.

Lise dizilerinde bile taciz ve tecavüz sahnelerinin yer alması ise işin korkunç boyutu. Henüz hayatı yeni tanıyan gençlerin böyle karanlık sahnelerle karşılaşması psikolojik açıdan büyük risk taşıyor. Ama yapımcılar bunu düşünmüyor; çünkü reyting her şeyden daha önemli sayılıyor.

Zengin–fakir çatışması da dizilerin vazgeçilmez klişelerinden biri. Zengin olan kötüdür, fakir olan iyi… Bu ucuz karşıtlık toplumda sınıfsal önyargıları artırıyor. Oysa iyilik de kötülük de insanın cebindeki parayla değil, kalbindeki vicdanla ölçülür.

Mekteplerin dizilerde entrika yuvası olarak gösterilmesi ise eğitim kurumlarına duyulan saygıyı zedeliyor. Öğrencilerin geleceğe hazırlanması gereken bu mekânlar, dizilerde kavga, manipülasyon ve rezalet yuvası gibi sunuluyor.

Eskiden dizilerde şiddet bu kadar açık gösterilmezdi. Bir baba kızına işkence etmezdi. Bir adam karısının göğsüne ütü basmazdı. Kadınlar yerlerde sürüklenmezdi. O zamanlar diziler izleyiciye iyiliği, komşuluk ilişkilerini, yardımlaşmayı, saygıyı öğretirdi. İnsanlar ekran başından hayatına dair bir değer alarak kalkardı.

Bugün ise diziler toplumun ruhunu beslemek yerine adeta tüketiyor. Şiddeti normalleştiriyor, sevgiyi yüzeyselleştiriyor, insanları kıyaslamaya itiyor. Bu nedenle artık her birimizin daha seçici olması gerekiyor. İzlediğimiz şeyin bizi nasıl etkilediğini, düşüncelerimizi nasıl yönlendirdiğini sorgulamalıyız. Çünkü ekran sadece vakit geçirme aracı değildir; insanın değerlerini, hayata bakışını ve hatta geleceğini şekillendirir.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.