“Görünmeyen Vatandaşlık: Türkiye’de Göçmenler ve Hukukun Sessiz Sınavı”
Yazının Giriş Tarihi: 18.05.2025 13:27
Yazının Güncellenme Tarihi: 18.05.2025 13:29
Sınırların Ötesinde Adalet; Göçmenlerin Hukuki Varlığı
Türkiye, son yıllarda dünyanın en çok göçmen barındıran ülkelerinden biri oldu. Milyonlarca Suriyeli geçici koruma statüsü altında yaşarken; Afganistan, İran, Afrika ülkeleri ve hatta Orta Asya’dan gelen binlerce insan da bu ülkenin sokaklarında, mahallelerinde sessizce hayatta kalmaya çalışıyor. Ama bir sorun var; Onlar burada, ama hukuk onlara çoğu zaman burada değil.
• Statüsüzlük: Hukuki Görünmezliğin İlk Adımı
Göçmenlerin varlığı genellikle ancak bir kriz anında hatırlanıyor. Oysa onlar her gün, bu toplumun görünmeyen ama vazgeçilmez bir parçası haline gelmiş durumda. Türkiye’ye gelen pek çok göçmen, yasal statüye kavuşamadan yıllarca yaşamaya mahkûm oluyor. Kimliksiz yaşamak, sadece bir belgeye sahip olmamak değil; aynı zamanda eğitim, sağlık, çalışma gibi temel haklara da erişememek anlamına geliyor. Özellikle kayıt dışı çalışan göçmenler, sigortasız, güvencesiz ve çoğu zaman insani olmayan koşullarda sömürülüyor.
• Birlikte Yaşamanın Hukuku
Göç, modern dünyanın gerçeğidir. Bu gerçeklikten korkmak yerine, ona hukuki ve insani çözümler üretmeliyiz. Göçmenlerin statülerini hızla netleştiren, temel haklara erişimlerini sağlayan, ayrımcılığı önleyici bir hukuk sistemine ihtiyacımız var. Çünkü günün birinde, göçmek zorunda kalan belki biz oluruz.
• Hukuk Ne Zaman Konuşur?
Hukuk, bir ülkenin vitrinidir. Göçmenlere nasıl davrandığımız, aslında kendi hukuk algımızı da gösterir. Çünkü adalet, yalnızca sınırlar içinde yaşayanlar için değil; o sınırlardan geçmeye çalışan insanlar için de vardır.
Belki de yapmamız gereken şey, hukuku göçmenlere “sunmak” değil; birlikte yeniden inşa etmektir. Onların deneyimlerinden, yaşadıklarından, mücadelelerinden öğrenerek… Hukukun kapsayıcı, insan odaklı ve adil bir zeminde yeniden anlam bulması için bu yeni düzen gereklidir. Çünkü bir insanın vatansız olması kader olabilir. Ama hukuksuz bırakılması, bizim tercihlerimizle ilgilidir. Bu sebeple son yıllarda ülkemizdeki göçmenlerin sayısı dikkate alındığında mevcut çıkmazların göz ardı edilmeden yeni düzenlenmeler getirilmesi ve çözüme kavuşturulması gereklidir. Toplumun bir kısım kişilerin yok sayıldığı bir hukuk düzeninde, kendi varlığını geliştiremeyeceğine de unutmamalıdır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, “Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir” der. “Herkes” kelimesi, vatandaşlıkla sınırlandırılmamıştır. Aynı şekilde Türkiye’nin imza attığı uluslararası sözleşmeler de göçmenlerin temel haklarını güvence altına alır. Ne var ki, bu normatif düzenlemelerle sokakta yaşanan gerçeklik arasında dev bir uçurum var. Göçmenlerin sorunlarını sadece “yabancıların meselesi” olarak görmek, hem insan haklarını hem de toplumsal barışı tehlikeye atar. Çünkü hukuk, kapsayıcı olduğu sürece güçlüdür. Ve hiçbir toplum, adaletin sadece kendi vatandaşları için işlediği bir düzende uzun süre ayakta kalamaz.
• Ekonomiden kültüre, demografiden inovasyona: Göçmenler doğru politikalarla yük değil, fırsat olabilir;
Göçmenlere insan onuruna yakışır bir yaşam sunan ülkeler, uluslararası toplumda saygınlık kazanır. Bu, dış ilişkilerde yumuşak güç etkisi yaratır. Yaşadığı ülkede varlık kazanan göçmenler o ülkenin kalkınmasına, uluslar arası anlamda varlığına, ekonomisine, kültürüne katkı sağlar. Göçmenlerin varlığı göz ardı edilmesi bir çıkış yolu değil, problemlerin temeli oluşturabilecekken, varlığın temel haklar kapsamında kabulü mevcut durumdaki problemleri ortadan kaldırabilir.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Av.Kevser Yıldırım
“Görünmeyen Vatandaşlık: Türkiye’de Göçmenler ve Hukukun Sessiz Sınavı”
Sınırların Ötesinde Adalet; Göçmenlerin Hukuki Varlığı
Türkiye, son yıllarda dünyanın en çok göçmen barındıran ülkelerinden biri oldu. Milyonlarca Suriyeli geçici koruma statüsü altında yaşarken; Afganistan, İran, Afrika ülkeleri ve hatta Orta Asya’dan gelen binlerce insan da bu ülkenin sokaklarında, mahallelerinde sessizce hayatta kalmaya çalışıyor. Ama bir sorun var; Onlar burada, ama hukuk onlara çoğu zaman burada değil.
• Statüsüzlük: Hukuki Görünmezliğin İlk Adımı
Göçmenlerin varlığı genellikle ancak bir kriz anında hatırlanıyor. Oysa onlar her gün, bu toplumun görünmeyen ama vazgeçilmez bir parçası haline gelmiş durumda. Türkiye’ye gelen pek çok göçmen, yasal statüye kavuşamadan yıllarca yaşamaya mahkûm oluyor. Kimliksiz yaşamak, sadece bir belgeye sahip olmamak değil; aynı zamanda eğitim, sağlık, çalışma gibi temel haklara da erişememek anlamına geliyor. Özellikle kayıt dışı çalışan göçmenler, sigortasız, güvencesiz ve çoğu zaman insani olmayan koşullarda sömürülüyor.
• Birlikte Yaşamanın Hukuku
Göç, modern dünyanın gerçeğidir. Bu gerçeklikten korkmak yerine, ona hukuki ve insani çözümler üretmeliyiz. Göçmenlerin statülerini hızla netleştiren, temel haklara erişimlerini sağlayan, ayrımcılığı önleyici bir hukuk sistemine ihtiyacımız var. Çünkü günün birinde, göçmek zorunda kalan belki biz oluruz.
• Hukuk Ne Zaman Konuşur?
Hukuk, bir ülkenin vitrinidir. Göçmenlere nasıl davrandığımız, aslında kendi hukuk algımızı da gösterir. Çünkü adalet, yalnızca sınırlar içinde yaşayanlar için değil; o sınırlardan geçmeye çalışan insanlar için de vardır.
Belki de yapmamız gereken şey, hukuku göçmenlere “sunmak” değil; birlikte yeniden inşa etmektir. Onların deneyimlerinden, yaşadıklarından, mücadelelerinden öğrenerek… Hukukun kapsayıcı, insan odaklı ve adil bir zeminde yeniden anlam bulması için bu yeni düzen gereklidir. Çünkü bir insanın vatansız olması kader olabilir. Ama hukuksuz bırakılması, bizim tercihlerimizle ilgilidir. Bu sebeple son yıllarda ülkemizdeki göçmenlerin sayısı dikkate alındığında mevcut çıkmazların göz ardı edilmeden yeni düzenlenmeler getirilmesi ve çözüme kavuşturulması gereklidir. Toplumun bir kısım kişilerin yok sayıldığı bir hukuk düzeninde, kendi varlığını geliştiremeyeceğine de unutmamalıdır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, “Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir” der. “Herkes” kelimesi, vatandaşlıkla sınırlandırılmamıştır. Aynı şekilde Türkiye’nin imza attığı uluslararası sözleşmeler de göçmenlerin temel haklarını güvence altına alır. Ne var ki, bu normatif düzenlemelerle sokakta yaşanan gerçeklik arasında dev bir uçurum var. Göçmenlerin sorunlarını sadece “yabancıların meselesi” olarak görmek, hem insan haklarını hem de toplumsal barışı tehlikeye atar. Çünkü hukuk, kapsayıcı olduğu sürece güçlüdür. Ve hiçbir toplum, adaletin sadece kendi vatandaşları için işlediği bir düzende uzun süre ayakta kalamaz.
• Ekonomiden kültüre, demografiden inovasyona: Göçmenler doğru politikalarla yük değil, fırsat olabilir;
Göçmenlere insan onuruna yakışır bir yaşam sunan ülkeler, uluslararası toplumda saygınlık kazanır. Bu, dış ilişkilerde yumuşak güç etkisi yaratır. Yaşadığı ülkede varlık kazanan göçmenler o ülkenin kalkınmasına, uluslar arası anlamda varlığına, ekonomisine, kültürüne katkı sağlar. Göçmenlerin varlığı göz ardı edilmesi bir çıkış yolu değil, problemlerin temeli oluşturabilecekken, varlığın temel haklar kapsamında kabulü mevcut durumdaki problemleri ortadan kaldırabilir.