Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Sürdürülebilirlik

Breaking News - Sürdürülebilirlik haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Sürdürülebilirlik haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

ANADOLU’NUN GÜCÜ YENİDEN ÖDÜLLERLE TAÇLANDI: Haber

ANADOLU’NUN GÜCÜ YENİDEN ÖDÜLLERLE TAÇLANDI:

ANADOLU’NUN GÜCÜ YENİDEN ÖDÜLLERLE TAÇLANDI: BEE’O PROPOLİS’E SON 2 AYDA 6 ÖDÜL BİRDEN! Türkiye’nin ilk ve tek patentli propolis üreticisi BEE’O, doğal içeriklere dayalı ürünleri ve bilimsel Ar-Ge yaklaşımıyla ulusal ve uluslararası arenada elde ettiği başarılara yenilerini eklemeye devam ediyor! Sürdürülebilirlik vizyonu, çevreye duyarlılığı ve yenilikçi formülasyonlarıyla bugüne dek 100’ü aşkın ödüle sahip olan marka, yalnızca son iki ay içinde ulusal ve uluslararası platformlarda altı prestijli ödüle birden değer görülerek alanındaki liderliğini bir kez daha kanıtladı. 1 Ekim’de gerçekleştirilen Güvenilir Ürün Zirvesi’nde BEE’O Arı Sütü Shot, arı ürünleri kategorisinde, BEE&YOU PhenoliX-B Sprey ise takviye edici gıda kategorisinde birincilik ödüllerine layık görüldü. 14 Ekim’de Boğaziçi Üniversitesi’nde düzenlenen 4. Gıda İnovasyon Zirvesi Gıda Plus Ödülleri’nde BEE&YOU PhenoliX Energy-X Shot “En Yenilikçi Arı Ürünü” seçildi. Atina’daki FCEM Dünya Kongresi’nde BEE’O Propolis / BEE&YOU CEO’su ve Kurucusu Dr. Aslı Elif Tanuğur Samancı “Sürdürülebilirlik Ödülü” ile onurlandırıldı. Birleşik Krallık’ın köklü platformu Quality Food Awards’ta BEE&YOU Propolis Probiyotik Shot finale yükselirken, İngiltere’nin Manchester kentinde düzenlenen Gama Innovation Conference & Awards (GICA) organizasyonunda BEE&YOU “Health & Wellness” kategorisinde birincilik ödülü kazandı. Güvenilir Ürün Zirvesi’nde Çifte Birincilik 1 Ekim 2025 tarihinde Güvenilir Ürün Platformu tarafından düzenlenen ve bu yıl dördüncüsü gerçekleştirilen Güvenilir Ürün Zirvesi’nde BEE’O ve BEE&YOU iki farklı kategoride birincilik elde etti. Arı ürünleri kategorisinde BEE’O Arı Sütü Shot, doğal içeriği ve standardize formülüyle birincilik ödülüne değer görüldü. Takviye edici gıda kategorisinde ise BEE&YOU PhenoliX-B Sprey, doğal bileşenleri ve standardize propolis içeriğiyle birincilik ödülüne layık görüldü. Gıda Plus Ödülleri’nde “En Yenilikçi Arı Ürünü” 14 Ekim 2025’te Boğaziçi Üniversitesi’nde düzenlenen 4. Gıda İnovasyon Zirvesi – Gıda Plus Ödülleri’nde BEE&YOU PhenoliX Energy-X Shot, “En Yenilikçi Arı Ürünü” seçilerek markanın inovasyon gücünü bir kez daha ortaya koydu. Nar suyu, kırmızı ginseng, arı sütü, taurin ve Anadolu Propolisi Ekstraktı (A.P.E.®) içeren güçlü formülüyle doğal enerji desteği sağlayan ürün, kısa sürede yoğun ilgi gördü. GICA’da Health & Wellness Kategorisinde Birincilik 22 Ekim 2025’te İngiltere’nin Manchester kentinde düzenlenen Gama Innovation Conference & Awards (GICA) organizasyonunda BEE&YOU, “Health & Wellness” kategorisinde birincilik ödülü kazandı. FMCG sektörünün global oyuncularını bir araya getiren bu prestijli platformda elde edilen başarı, markanın bilimsel Ar-Ge gücüne ve doğal içerik odaklı inovasyon vizyonuna duyulan uluslararası güveni pekiştirdi. Ödül, Business Growth Hub Genel Müdürü Janine Smith tarafından takdim edildi. Quality Food Awards Bronz Ödülü: BEE&YOU Propolis Probiyotik Shot Birleşik Krallık’ın köklü ve saygın gıda ödülleri organizasyonu Quality Food Awards 2025’te BEE&YOU Propolis Probiyotik Shot, “Yıl Boyu Tüketilen Güçlendirilmiş ve Zenginleştirilmiş Gıdalar” kategorisinde Bronz Ödüle layık görüldü. Bu ödül, ürünün doğal içeriği, standardize propolis yapısı ve fonksiyonel formülünün uluslararası düzeyde takdir edildiğini gösteriyor. Formülünde Patentli Anadolu Propolisi, 10 milyar CFU L. rhamnosus, C vitamini, D3 vitamini, çinko, ham bal ve zencefil özü bulunan ürün; sindirim ve bağışıklık sisteminin normal fonksiyonlarının korunmasına katkıda bulunur. Oda sıcaklığında stabilitesini koruyacak şekilde geliştirilmiştir. Kadın Girişimciliğine Uluslararası Takdir Atina’da gerçekleştirilen FCEM Dünya Kongresi’nde, BEE’O Propolis / BEE&YOU CEO’su ve Kurucusu Dr. Aslı Elif Tanuğur Samancı, sürdürülebilirlik ve kadın girişimciliği alanındaki örnek çalışmalarıyla “Sürdürülebilirlik Ödülü”ne layık görüldü. Bu ödül, markanın doğaya saygılı üretim yaklaşımının uluslararası düzeyde takdir edildiğinin önemli bir göstergesi oldu. İnovasyonun Kalbi: Patentli Anadolu Propolisi (A.P.E.®) Ürünlerin merkezinde yer alan A.P.E.®, Türkiye’nin ilk ve tek patentli Anadolu Propolisi Ekstraktı olup; fenolik ve flavonoid içeriği standardize edilmiş, etkinliği 40’tan fazla klinik çalışma ile gösterilmiş özel bir ekstrakttır. Sözleşmeli Arıcılık Modeli ile elde edilen bu propolis, sürdürülebilir ve izlenebilir üretim zincirinin ürünüdür. BEE’O CEO’su Dr. Aslı Elif Tanuğur Samancı, elde edilen bu başarıları şöyle değerlendirdi: “Anadolu’nun eşsiz bitki örtüsünden elde ettiğimiz arı ürünlerini bilimsel yöntemlerle formüle ederek tüm dünyaya ulaştırmak için arı gibi çalışıyoruz. Patentli özütleme teknolojimizle propolisin fenolik içeriğini koruyor, doğallıktan ödün vermeden etkili formülasyonlar geliştiriyoruz. Sözleşmeli arıcılık modelimizle arıcılarımıza destek olurken sürdürülebilir üretimi güçlendiriyoruz. Bu ödüller, doğaya duyduğumuz saygının, bilime verdiğimiz önemin ve etik üretim anlayışımızın bir yansımasıdır.” BEE’O’nun Güçlü Üretim Altyapısı ve Global Başarısı 2013 yılında İTÜ ARI Teknokent’te bir Ar-Ge projesi olarak kurulan BEE’O, bugün uluslararası sertifikalı 10.500 m²’lik üretim tesislerinde faaliyet göstermekte; 10.000’den fazla arıcı ve 750.000 kovanla iş birliği yürütmektedir. Gıda, takviye edici gıda, dermokozmetik ve tıbbi cihaz kategorilerinde geliştirilen ürünler; GMP, ISO, FDA, BRC, IFS, COSMOS Organic, Helal ve TSE gibi global kalite sertifikaları ile güvence altındadır. BEE’O, Anadolu Propolisi’ni ABD’den Avrupa’ya 37 ülkeye ulaştırmakta; ürünleri ABD’de CVS, Walmart, Trader Joe’s, Avrupa’da ise Holland & Barrett gibi perakende zincirlerinde BEE&YOU markasıyla tüketicilerle buluşturmaktadır.

“Alkışın Peşinde Bir Lider: Ebru Akyüz’ün 17 Yaşında Başlayan Başarı Yolculuğu” Haber

“Alkışın Peşinde Bir Lider: Ebru Akyüz’ün 17 Yaşında Başlayan Başarı Yolculuğu”

Ebru Akyüz’ün hikâyesi, “başarı” kavramını yalnızca unvanlarla değil; mücadele, karakter ve istikrarla tarif eden nadir yolculuklardan biri. 17 yaşında havalimanında başlayan çalışma hayatı, yıllar içinde uluslararası şirketlerde yöneticiliğe; oradan da Türkiye’de binlerce çalışanı olan bir yapının kuruculuğuna uzanıyor. AllService’in CEO’su olarak tesis yönetimi gibi çoğu zaman görünmeyen ama kurumların omurgasını oluşturan bir alanda sürdürülebilir bir sistem kuran Akyüz, disiplinli yönetim anlayışı, kadın istihdamına verdiği önem ve “alkışın” yani takdirin peşinden giden motivasyonuyla dikkat çekiyor. Derya Özgören’in sorularıyla şekillenen bu röportaj; çocukluk yıllarından kariyer kırılma noktalarına, kadın dayanışmasından kuşaklar arası çalışma kültürüne, modadan hayata bakışına kadar uzanan samimi ve ilham verici bir anlatıyı okura taşıyor. Örnek Alınması Gereken Bir Başarı Öyküsü Derya Özgören soruyor, Ebru Akyüz yanıtlıyor Türkiye’de tesis yönetimi denildiğinde akla gelen güçlü kadın figürlerinden biri Ebru Akyüz. AllService’in kurucusu ve CEO’su olan Akyüz, 17 yaşında başladığı iş hayatında bugün binlerce çalışanın sorumluluğunu taşıyan, disiplinli, vizyoner ve ilham veren bir lider. Bu röportajda; çocukluk yıllarından kariyer yolculuğuna, kadın istihdamından Z ve Alfa kuşaklarına, modadan hayata bakışına kadar pek çok başlığı tüm samimiyetiyle konuştuk. Derya Özgören: Ebru Hanım, AllService’in arkasındaki başarılı iş insanı olarak sizi yakından inceledim. Gerçekten örnek alınması gereken bir kariyeriniz var. Sizi biraz tanıyabilir miyiz? Ebru Akyüz: Ankara doğumluyum ama Ankara’da büyümedim. Antalya’da büyüdüm. Babam göçmendi, önce Ankara’ya yerleşmiştik. 1986–87 yılları gibi Antalya’ya taşındık; orada bir otel açtık. Tüm öğrenim hayatım Antalya’da geçti. 17 yaşında çalışmaya başladım. Babam ciddi bir talihsizlik yaşadı ve battı. O noktada alıştığımız hayat bir anda altüst oldu. Erken sorumluluk almak zorunda kaldık; ben de abim de. Açıkçası aile şirketinde çalışabilecek bir karakterim yoktu. Düzen devam etseydi bile orada duramazdım. Üniversite sınavına girdiğim yıl aynı zamanda havalimanında çalışmaya başladım. Hayalim hostes olmaktı; dünyayı gezmek istiyordum. Ama havalimanı emniyet müdürü aile dostumuzdu, kesinlikle izin vermedi. “Seni Free Shop’a sokarım” dedi. Başta istemedim ama sonra çok sevdim. Orada sıfırdan başladım. Kasadan sigaraya, oradan parfüm bölümüne geçtim. Parfüm bölümü en kritik noktadır; hem prestij hem prim açısından. PVA adlı global bir şirket ilk kez Türk Hava Limanları için müdür seçeceğini duyurdu. Genel müdürüm mutlaka sınava girmemi istedi. 17 yaşındaydım. Kazanacağıma inanıyordum. Üniversite sınavını bir buçuk puanla kaçırdım ama PVA sınavını kazandım. 17 yaşında 1000 mark maaş aldım. O an dedim ki: “Ben bu işin en tepesine çıkacağım.”Sonra yabancı firmalara geçtim. Gate Gourmet USAŞ’ta çalıştım. Terfi için lisans gerekiyordu; açık öğretimden üniversite bitirdim. Uçak içi catering ve havalimanı restoranlarının koordinatörlüğünü yaptım. 2009’da Sabiha Gökçen Havalimanı yenilenirken İstanbul’a geldim. Ardından Limak ve Orion’un Kosova Havalimanı projesinde genel müdürlük teklif edildi. Derya Özgören: Bu kaç yaşında oldu? Ebru Akyüz: Yaklaşık 29 yaşındaydım. Çok hırslıyım işimde. Bir işi yapıyorsam en iyisini yapmalıyım. Para benim için başarının ölçüsü değil. Ben alkıştan, takdir edilmekten besleniyorum. “Bak Ebru bunu başardı” denmesi beni kamçılar. Sonra büyük bir tesis yönetim firmasına genel müdür oldum. 30 bin çalışanı olan bir yapıydı. Oradan ayrıldığımda dedim ki: “17 yaşımdan beri çalışıyorum, networküm var, artık kendi şirketimi almalıyım.” AllService Almanya’da kurulmuştu, Türkiye yapılanması zayıftı. Şirketi aldım, büyüttüm. Bu yıl Türkiye’deki 10. yılımız. Medical Park ile 10 yıldır çalışıyoruz. Temizlikle başladığımız işlerde teknik, lojistik, tedarik derken organik olarak büyüdük. Biz müşterilerimize şunu söylüyoruz: “Siz kendi asli işinize odaklanın, geri kalan her şeyi bize bırakın.” Temizlik, teknik, ilaçlama, catering, bahçe bakımı… Bunlar entegre düşünülmesi gereken işler. Yanlış kimyasal, yanlış uygulama milyonluk yatırımları mahvedebilir. Üç bine yakın çalışanımız var. Fabrikalar, hastaneler, zincir restoranlar, spor salonları… İnsanla çalışmak zor ama doğru eğitim ve denetimle sürdürülebilirlik sağlanıyor. (Röportaja Gülay Kamaz dahil oluyor) Gülay Kamaz: Ebru’yu sadece yatırım yapmış biri gibi görmemek gerekir. İşin mutfağından gelmiş, çekirdeğinden yetişmiş biri. Çok titiz, çok dürüst. 10 yıldır aynı müşterilerle çalışmasının nedeni bu güven. Para odaklı değil; bu yüzden şirketi bu noktaya geldi. Ebru Akyüz: Evet, hassas bir yapım var. Yorulduğum zamanlar oldu. Bir kızım var ama işlere çok hevesli değil. Kadın dayanışması benim için çok önemli. Gülay beni yıllardır dengeliyor. Ben vermeye odaklıyım, almaya değil. Derya Özgören: Bu duruş biraz aileden mi geliyor? Ebru Akyüz: Kesinlikle. Rol modelim annemdi. İlkokul mezunu ama müthiş bir vizyonu vardı. Evimizin salonunu yarı showroom yapmıştı yıllar önce. Bugün herkes buna “konsept” diyor. Ben TAMEV’de burslu öğrencilerle çalışıyorum. İmkânsızlık içindeki o gençlerden inanılmaz enerji alıyorum. “Doğduğun kaderindir” diye bir şey yok. İnsan kaderini yönlendirir. Instagram’da gördüğümüz pırıltılı hayatların çoğu gerçek değil. Ben hiçbir zaman maddi bir gerekçeyle bir erkeğe ihtiyaç duymadım. Duygu varsa var, yoksa yok. Derya Özgören: Kadınların arkasında duran bir “dev kadın” diyebilir miyiz size? Ebru Akyüz: Elimden geldiğince evet. Çalışanlarımızın %70’i kadın. Çünkü toplum kadından başlar. Kadını güçlendirmeden toplumu düzeltemezsiniz. Z kuşağını eleştiriyoruz ama onları biz yetiştirdik. Empati yapınca güçlü yanlarını görüyorsunuz. Verimlilik saatle değil sonuçla ölçülmeli. Derya Özgören: Biraz da modadan konuşalım… Ebru Akyüz: Modayı takip ederim ama körü körüne değil. Kendime göre bir stilim var. İş kadınıyım; ortama göre giyinirim. Casual tarzı seviyorum. Şık olmak özsaygıyla ilgilidir. Türk modacılarını ve tekstilini çok başarılı buluyorum. Siren gömlekleri, Melda Aksu pantolonları vazgeçilmezim. Renkten çok siyah, beyaz ve maviyi tercih ederim. Moda bana göre, insanın kendine yakıştırdığıdır. Aynada kendimi iyi hissetmediğim hiçbir şeyi giymem. Derya Özgören: Hayatta akıl aldığınız biri oldu mu? Ebru Akyüz: İlk genel müdürüm büyük şanstı. O sınava girmesem bugün burada olmazdım. Onun dışında en büyük desteği Allah’tan aldım. Ticaret zor. Hele Türkiye’de ayakta kalmak ciddi cesaret istiyor. Derya Özgören: Gençlere ne tavsiye edersiniz? Ebru Akyüz: Hedefleri olsun. Sevdikleri işi yapsınlar. Üretsinler. Üretmeyen insana tahammülüm yok. Zekâ var ama tembellik de var. Telefon, oyun bağımlılığı ciddi sorun. Ama şuna inanıyorum: Çabalayan kazanır. Derya Özgören’le Derya’ca Moda Bu röportaj, ilham veren bir kadın liderin hayatından satır başları sunuyor.

Bilim Temelli Büyüme Modeli: Clasy Care Global Pazarda A-Class Standartlarıyla Yükseliyor Haber

Bilim Temelli Büyüme Modeli: Clasy Care Global Pazarda A-Class Standartlarıyla Yükseliyor

Kişisel bakım sektörü, son yıllarda yalnızca estetik kaygılarla değil; bilim, sürdürülebilirlik ve bilinçli tüketim ekseninde yeniden şekilleniyor. Bu dönüşümün dikkat çeken markalarından biri olan Clasy Care, kısa sürede oluşturduğu güçlü marka algısı ve uluslararası büyüme stratejisiyle ekonomi çevrelerinin radarına girdi. Clasy Care CEO’su Özcan Aydın, markanın doğuş hikâyesinden global hedeflerine kadar uzanan yolculuğu değerlendirdi. Özcan Aydın’a göre Clasy Care’in çıkış noktası, kişisel bakımın yüzeysel bir güzellik anlayışından ibaret olmadığı fikrine dayanıyor. Marka, “iyi hissetmek” ile “bilinçli bakım” arasındaki bağı merkeze alarak; bilimi, şeffaflığı ve erişilebilir kaliteyi temel alan bir vizyonla doğdu. Bugün ulaşılan nokta ise bu vizyonun istikrarlı biçimde hayata geçirilmiş bir sonucu olarak tanımlanıyor. Yoğun rekabetin yaşandığı kişisel bakım pazarında Clasy Care’i farklılaştıran en önemli unsurun net bir duruş olduğuna dikkat çeken Aydın, markanın abartılı vaatler yerine kanıtlanabilir faydalara odaklandığını vurguluyor. Trendleri kısa vadeli bir pazarlama aracı olarak görmek yerine, doğruluğu ve kalıcılığı esas alan bir üretim anlayışı benimsediklerini belirten Aydın, “Bizim için farklılaşma daha çok konuşmak değil, daha doğru üretmek” ifadelerini kullanıyor. Clasy Care’in kendisini “A-class” bir marka olarak konumlandırmasının arkasında ise sürecin her aşamasında uygulanan yüksek standartlar yer alıyor. Formülasyondan hammadde seçimine, ambalajdan regülasyon uyumuna kadar tüm aşamalarda “en iyisi mi?” sorusunun sorulduğunu belirten Aydın, kalite anlayışlarının yalnızca ürün sonucuyla sınırlı olmadığını, sürecin tamamına yayıldığını ifade ediyor. Bilim, teknoloji ve inovasyon markanın ürün geliştirme stratejisinin temelini oluşturuyor. Clasy Care, ürünlerini geliştirirken akademik literatür, etkin içerik kombinasyonları ve cilt biyolojisini rehber alıyor. Dijitalleşmeyi ise bir gösteri unsuru olarak değil, tüketiciyle bilgi temelli bir bağ kurmanın aracı olarak konumlandırıyor. Marka, dijital kanallar üzerinden ürünlerin arkasındaki bilimsel yaklaşımı daha şeffaf şekilde tüketiciyle buluşturmayı hedefliyor. Etik üretim ve sürdürülebilirlik konusu Clasy Care için bir tercih değil, kurumsal bir sorumluluk alanı olarak ele alınıyor. Güvenilir tedarik zinciri, regülasyonlara tam uyum, gereksiz içeriklerden kaçınma ve uzun ömürlü ambalaj çözümleri bu yaklaşımın temel unsurları arasında yer alıyor. Doğaya ve insana saygı, markanın değişmeyen değerleri arasında bulunuyor. Bilinçli tüketici kitlesine hitap etmenin temel yolunun şeffaflıktan geçtiğini vurgulayan Özcan Aydın, içerik listelerinin açık şekilde paylaşılmasına, gerçekten işe yarayan aktif bileşenlere ve sade formülasyonlara önem verdiklerini belirtiyor. Clasy Care, tüketiciyi ikna edilmesi gereken bir hedef kitle olarak değil, bilgilendirilmesi gereken bir yol arkadaşı olarak görüyor. Büyüme stratejilerine ilişkin değerlendirmelerde bulunan Aydın, 2025 ve sonrasında Clasy Care’i en az üç kıtada referans gösterilen bir bakım markası haline getirmeyi hedeflediklerini söylüyor. Ürün gamını genişletirken dağıtım kanallarında kontrollü ve sürdürülebilir bir büyüme modeli benimsediklerini ifade ediyor. Uluslararası pazarlarda aktif olarak yer aldıklarını belirten Aydın, Clasy Care’in bugün Türkiye’nin yanı sıra ABD, Almanya ve Suudi Arabistan’da resmi depo ve dağıtım ağlarına sahip olduğunu aktarıyor. Markanın global pazardaki konumlandırması ise “bilim temelli, güvenilir ve ulaşılabilir premium” yaklaşımı üzerine kurulu. Aydın, her pazara aynı dili değil, aynı kalite standardını götürmeyi hedeflediklerini vurguluyor. Müşteri memnuniyeti ve güven kavramının Clasy Care için stratejik bir değer olduğunu dile getiren Özcan Aydın, güvenin bir kez kazanılıp bırakılacak bir unsur olmadığını, sürekli korunması gereken bir ilişki olduğunu ifade ediyor. Satış sonrası sürecin de bu ilişkinin ayrılmaz bir parçası olduğunu belirten Aydın, tutarlı kalite ve şeffaf iletişimi merkeze alan bir sistemle ilerlediklerini söylüyor. Clasy Care’i tek bir cümleyle özetleyen Özcan Aydın, markayı “gerçek ihtiyaçlara odaklanan, yüksek kaliteli içeriğe sahip bir bakım markası” olarak tanımlıyor. Tüketiciye verilmek istenen ana mesaj ise net: “Sürdürülebilir güzellik.”

TÜRKİYE’NİN AROMATERAPİ GÜCÜ TALYA İLE DÜNYAYA YAYILIYOR Haber

TÜRKİYE’NİN AROMATERAPİ GÜCÜ TALYA İLE DÜNYAYA YAYILIYOR

Gıda takviyeleri, vitaminler ve aromaterapi kategorileri dünya genelinde büyümeye devam ederken, Türkiye bu yükselişin dinamik aktörlerinden biri olarak öne çıkıyor. 2025 yılı itibarıyla Türkiye’nin takviye edici gıda ve vitamin pazarı yaklaşık 1 milyar dolarlık bir hacme ulaşırken, aromaterapi alanının temel bileşenlerinden olan aromatik yağlar pazarı 500 milyon dolarlık işlem hacmineyaklaştı. Bu tablo, Türkiye’nin hem bitkisel içeriklerde hem de doğal formülasyonlara dayalı ürünlerde üretim gücünü ve küresel rekabet avantajını ortaya koyuyor. Bu büyümenin dikkat çeken temsilcilerinden Talya,Amerika’daki yapılanması Talya Herbal LLC şirketi ile Türk menşeli bitkisel ürünlerin uluslararası pazardaki konumunu her geçen gün daha da güçlendiriyor... TÜRKİYE’NİN GIDA TAKVİYELERİ DÜNYA PAZARINDA BÜYÜYOR Gıda takviyeleri ve aromaterapi ürünleri sektörü, dünya genelinde her geçen yıl büyüyen bir pazar hâline geliyor. Türkiye, zengin bitki çeşitliliği ve üretim kapasitesiyle bu pazarda öne çıkan ülkeler arasında yer alıyor. Bu gelişmelerin merkezinde yer alan Talya, Amerika’da 10. yılını tamamlayanyapılanması Talya Herbal LLC şirketi ile Türk menşeli bitkiselürünlerin uluslararası pazardaki bilinirliğini artırıyor. Talya, kendi sektöründe ABD’de şirket kuran ilk Türk markasıolarak, sağlıklı yaşam bilincine sahip Amerikalı tüketicilerin ilgisini çekiyor. TALYA, DOĞADAN ALDIĞI GÜCÜ DÜNYAYA TAŞIYOR Markanın küresel vizyonuna ilişkin açıklamalarda bulunan Talya Bitkisel Kurucusu ve Fitoterapi Uzmanı M. Halis Ertaş: “Doğadan aldığımız ilhamla geliştirdiğimiz ürünleri, global pazarda daha fazla insana ulaştırmak ve sağlıklı yaşam bilincini yaymak bizim için büyük bir misyon. Amerika pazarında Türk menşeli bitkilerden üretilen aromatik yağlar ve gıda takviyeleriyle istikrarlı bir büyüme sürdürüyoruz. Bugün ABD pazarında tüketiciler bu ürünleri doğrudan ‘Türk çörekotu ’ ve ‘Türk kekik’i olarak aratıyor; bu da Türkiye menşeli bitkilerden üretilen ürünlere yönelik farkındalığın giderek arttığını gösteriyor. Türkiye’nin gıda takviyesi ve aromaterapi ürünleri alanında çok yüksek bir potansiyeli var ve biz Talya olarak bu potansiyeli global ölçekte görünür kılmayı hedefliyoruz” ifadelerini kullandı. SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK VE YENİLİK ODAKLI ÜRETİM ANLAYIŞI Gıda takviyesi ve aromaterapi ürünlerinde yalnızca ürün kalitesine değil, üretim sürecinin çevresel ve toplumsal etkilerine de odaklanan Talya, yenilikçi yaklaşımını sürdürülebilirlik temeli üzerine inşa ediyor. Marka, doğal kaynakları verimli kullanmayı ve çevreye duyarlı üretim modelleriyle geleceğe değer katmayı hedefliyor. Bu vizyon doğrultusunda Ar-Ge çalışmaları ve üretim politikaları, sürdürülebilir kalkınma ilkeleriyle uyumlu hale getiriliyor. 2030 yılı sonuna kadar ulaşılması hedeflenen “BM Sürdürülebilirlik Kalkınma Amaçları” doğrultusunda çalışmalarını devam ettiren marka; sürdürülebilir üretim, sıfır atık ilkesi, dijital dönüşüm yatırımları ve karbon ayak izinin azaltılması ilkelerini öncelikli stratejileri arasında bulunduruyor. Antalya’daki üretim tesislerini uluslararası standartlarda tamamen yenileyerek modern fabrikasındaüretim yapan Talya Bitkisel, doğallık, bilim ve sürdürülebilirlik ilkelerini bir araya getirerek Türkiye’nin gıda takviyesi, vitaminler ve aromaterapi ürünleri sektöründeki lider temsilcilerinden biri olarak konumunu güçlendiriyor. TALYA BİTKİSEL HAKKINDA: 2003 yılında Antalya’da kurulan Talya Bitkisel, bitkisel yağlar, uçucu yağlar, gıda takviyeleri ve doğal kozmetik alanlarında üretim yapan Türkiye’nin öncü markalarındandır. Ar-Ge ve kalite süreçlerinde güven, uzmanlık ve çevre dostu üretim ilkelerini benimseyen Talya Bitkisel, 40’tan fazla ülkeye ihracat yapmaktadır. Marka, doğadan gelen şifayı bilimle buluşturarak, sürdürülebilir sağlık ve güzellik çözümleri geliştirmeye devam etmektedir.

Almanya’nın En İyi Denklik Danışmanlık Firması: EPION, ‘Deutscher Exzellenz-Preis 2026’ Ödülünü Kazandı Haber

Almanya’nın En İyi Denklik Danışmanlık Firması: EPION, ‘Deutscher Exzellenz-Preis 2026’ Ödülünü Kazandı

Almanya’da hizmet kalitesi ve müşteri memnuniyeti alanında en itibarlı değerlendirme kuruluşlarından biri olan Deutsches Institut für Service-Qualität (DISQ), 2026 yılı Deutscher Exzellenz-Preis sonuçlarını açıkladı. Türkiye’den Almanya’ya göç etmek isteyen Tıp ve Diş Hekimlerine profesyonel denklik danışmanlığı sunan ve aynı zamanda sektörde tek, Türk-Alman Ticaret ve Sanayi Odasına üye konumda bulunan EPION Vermittlung & Beratung, “Exzellente Internationale Anerkennungsberatung” kategorisinde ülke genelindeki tüm firmaları geride bırakarak Almanya’nın en iyi danışmanlık şirketi seçildi. Bu yılki programda Almanya genelinde 49 firma, inovasyon, hizmet kalitesi, sürdürülebilirlik, uluslararası güvenilirlik ve operasyonel şeffaflık kriterleri üzerinden kapsamlı bir incelemeye tabi tutuldu. Değerlendirme jürisinin başkanlığını, ülkenin önde gelen siyasetçilerinden ve eski Federal Bakan Brigitte Zypries üstlendi. Exzellenz-Preis, özellikle sağlık ve eğitim gibi kritik sektörlerde yüksek standartlarla çalışan kurumlar için Almanya’da en prestijli başarı göstergelerinden biri kabul ediliyor. EPION’dan Almanya’daki Sağlık Sistemine Güçlü Katkı EPION, özellikle Türkiye’den Almanya’ya göç eden hekimlerin uzun, teknik ve çoğu zaman karmaşık olan “Approbation ve Berufserlaubnis” denklik süreçlerinde uzmanlaşmış bir kurum olarak biliniyor. Kuruluş, hukuki başvuru dosyalarından dil süreçlerine, eyalet değişikliklerinden sınav hazırlıklarına kadar tüm aşamalarda kapsamlı danışmanlık sağlıyor. Samet Gürlek: “Bu ödül, Almanya’da yeni bir hayat kuran hekimlerin de başarısıdır.” EPION’un kurucu ortağı Samet Gürlek, ödülün duyurulmasının ardından yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı: “22 yıldır binlerce sağlık çalışanını Almanya’daki kariyer yolculuklarına hazırlıyoruz. Exzellenz-Preis, sadece kurumumuzun profesyonel yaklaşımının değil, aynı zamanda bize güvenen hekimlerimizin emeğinin bir yansımasıdır. Almanya’da denklik gibi teknik ve çetrefilli bir alanda en iyi seçilmek bizim için büyük bir gurur.” Gürlek, Almanya’nın önümüzdeki yıllarda sağlık personeli açığının daha da artacağını belirterek, EPION’un bu ihtiyacı karşılamada kritik bir rol oynamaya devam edeceğini vurguladı. Almanya Sağlık Sektörü İçin Stratejik Öneme Sahip Uzmanlara göre, yaşlanan nüfus, artan sağlık talebi ve pandemi sonrası iş gücü hareketliliği nedeniyle Almanya, önümüzdeki 10 yıl boyunca yurtdışından nitelikli sağlık çalışanlarına her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyacak. Bu kapsamda, EPION’un aldığı ödül yalnızca kurumsal bir başarı değil; uluslararası sağlık iş gücünün entegrasyonuna katkı sağlayan stratejik bir hizmetin de tescili niteliğinde. EPION, 2026 itibarıyla Almanya’daki danışmanlık ekibini genişletmeyi, Türkiye ve Avrupa’daki temsilciliklerini artırmayı ve dijital denklik çözümlerini güçlendirmeyi planlıyor. www.almanyadiplomadenkligi.com +49 155 61066021

“Mekânın Ruhunu İnşa Eden Kadın: Tasarımcı Zeynep Fadıllıoğlu” Haber

“Mekânın Ruhunu İnşa Eden Kadın: Tasarımcı Zeynep Fadıllıoğlu”

İbadethane mimarisine getirdiği özgün yorum, sanatla zanaati aynı potada eriten yaklaşımı ve Şakirin Camii ile “dünyada ilk cami tasarlayan kadın mimar” olarak uluslararası alanda kazandığı ün… Tasarımcı Zeynep Fadıllıoğlu, modern mimarlığın en etkili figürlerinden biri olarak, yıllara yayılan tasarım yolculuğunu, kültürel dengeleri nasıl kurduğunu ve mimaride duygunun neden her zaman merkezde olması gerektiğini Breaking News’den İpek Dağıstanlı’ya özel olarak anlattı. “İlk cami tasarlayan kadın tasarımcı” unvanı size bir sorumluluk hissettirdi mi? Şakirin Camisi projemiz tamamlandıktan sonra, uluslararası basının önde gelen kuruluşlarında “ilk cami tasarlayan kadın tasarımcı” olarak anılmaya başladım. Bu unvan elbette belirli sorumluluklar yüklüyor; fakat bir cami tasarlamanın ne kadar hassas ve derin bir konu olduğunun her zaman farkındaydım. Bu yüzden, diğer projelerimizde olduğu gibi burada da projeye özel araştırmalar yaparak ve alanının uzmanlarıyla birlikte çalışarak ilerledik. Cami tasarlamak, toplumun ortak duygularına ve hassasiyetlerine temas eden bir süreç olduğu için, atılan her adım ayrı bir özen gerektiriyordu. Dünyanın farklı önemli noktalarında uzun yıllardır projeler üstlenen biri olsam da, bu projenin ardından uluslararası basında bu şekilde anılmak, sorumluluk alanımı doğal olarak biraz daha genişletti. Bugün firmamız, farklı iklimlere ve kültürel geçmişlere sahip pek çok ülkede, aynı anda 30.000 kişinin ibadet edebildiği büyük ölçekli camiler de dâhil olmak üzere 20’nin üzerinde cami tasarlamış ve uygulamıştır. Doğu–Batı, gelenek–modernite sentezinin en zorlayıcı yanı nedir? Bu iki dünyayı ve kavramı bir araya getirirken doğru dengeyi kurmak ve her birinin özgün kültürel değerini korumak temel nokta. Gelenekselliğin, bir toplumun birikmiş kültürünü tasarıma doğrudan motiflerle değil; yerini doğru bulduğu anlarda yansıtması önemli. Aynı şekilde modernitenin de kendi çağının oluşmuş kültürel birikimini, geleneksel kökleri gölgelemeyecek şekilde hissettirmesi gerekiyor. Bu iki kültürel kavram arasındaki bağı görünür kılmak, çoğu zaman çok ince bir çizgide yürümeyi gerektiriyor. Aslında tasarımın en dönüştürücü tarafı da tam olarak bu süreçte ortaya çıkıyor. İbadethane tasarlarken hangi referans noktalarından yola çıktınız? İbadethane tasarlarken önce, o mekânın ibadet edenlerin üzerindeki etkisini derinlemesine anlamaya çalışıyorum. Cami tasarımlarında ise yüzyıllar içinde oluşmuş İslam sanatları, mekânsal düzen, ışığın kullanımı ve yapının hayat bulacağı bölgenin kültürel özellikleri benim için doğal bir rehber oluyor. Mekânın girişinden ibadet alanına kadar uzanan yolculukta, insanın dinginliğe adım adım yaklaşabilmesi için hem ışığı hem de oranları dikkatle kurguluyorum. İbadet edenlerin mekânı nasıl hissettikleri, içeri girdikleri anda oluşan atmosfer, tasarımın yönünü belirleyen temel unsurlardan biri. Sanat ve zanaatin buluştuğu geleneksel el işçiliği de bu süreçte önemli bir referans; çünkü mekâna kültürel köklerini yansıtırken aynı zamanda zamansız bir incelik katıyor. Bir mekân kendi kimliğini nasıl bulur? Bir mekânın kimliği, tek bir unsurdan değil, bir araya gelen pek çok bileşenin oluşturduğu bir bütünlükten doğar. Öncelikle mekânın bulunduğu bölgenin kültürel dokusu ve tarihsel birikimi, kimliğin en temel taşlarından biridir. Ardından, o mekânı kullanacak insanların ihtiyaçları, beklentileri ve mekânla kuracakları ilişki, tasarımın yönünü belirler. Mekânın fonksiyonu da bu kimliğin önemli bir parçasıdır; çünkü her fonksiyon kendi ritmini, kendi davranış biçimini beraberinde getirir. Bir mekânın diğerlerinden ayrılmasını sağlayan kimlik öğeleri ise genellikle kültürel kimliğin nasıl yansıtıldığı, malzemenin dili, ışığın mekânı nasıl şekillendirdiği ve mimari ruhun size ne hissettirdiğiyle ilgilidir. Bir yapının dış kabuğu ve içindeki atmosfer, o mekâna adım atan kişide ilk izlenimi oluşturur; bu izlenimin samimiyeti, sadeliği ya da iddiası mekânın kimliğini belirginleştirir. Uluslararası projelerde kültürel farklılıklar tasarımı nasıl etkiliyor? Kültürel farklılıklar, uluslararası projelerimizin en büyük tasarım zenginliklerinden birini oluşturuyor. Farklı coğrafyalarda çalışmak, her bölgenin kendine özgü kültürel dokusunu, ritüellerini ve estetik anlayışını yakından tanımamıza imkân veriyor. Bu çeşitlilik bizim için hem güçlü bir ilham kaynağı hem de tasarımı yeniden kurguladığımız bir süreç. Her kültürün mekâna bakışı, malzemeyle kurduğu ilişki ve günlük yaşam ritmi projeye yeni bir perspektif katıyor. Bu nedenle her projede önce o bölgenin ruhunu, kültürünü, geleneklerini ve yaşam biçimini anlamaya odaklanıyoruz. Bu yaklaşım, tasarımın daha kapsayıcı, daha duyarlı ve daha katmanlı bir dile dönüşmesini sağlıyor. Sonunda farklı kültürlerle kurulan bu ilişki, hem mekânı hem de tasarımcı olarak bizi zenginleştiren bir deneyime dönüşüyor. Zanaatın kaybolmaması için nasıl bir yol izliyorsunuz? Zanaatin yaşaması için sanatı ve el işçiliğini projelerimizin içerisinde tutmaya çalışıyorum. Ustaların bilgisinin ve yıllar içinde oluşmuş dokunuşlarının, tasarıma bambaşka bir ruh verdiğine inanıyorum. Bu nedenle mümkün olduğu kadar ustalarla birebir çalışıyor, onların birikiminin yeni nesillere aktarılmasına destek veriyorum. Zanaat ancak ustadan çırağa geçerek varlığını sürdürüyor; bu zincirin kopmaması için tasarımlarımızda uygun olan yerlerde bu işçiliklere yer vermeye özen gösteriyoruz. Bugün “kadın tasarımcı” olmanın anlamı nedir? Tasarımcı olarak kadın olmamın belirleyici bir fark yarattığını hiç hissetmedim; benim için işin özü her zaman ortaya koyduğun vizyon, disiplin ve estetik duyarlılık. Ürettiğin işin niteliği, detaylara gösterdiğin özen ve birlikte çalıştığın insanların vizyonuyla şekillenir. Bu yüzden kadın ya da erkek olmaktan ziyade, tasarımın kendisinin konuşulması benim için çok kıymetli. Genç tasarımcılar için çağın en büyük kırılma noktası ne olacak? Teknolojinin hızla gelişmesi tasarım dünyasını farklı bir yöne götürüyor. Fakat insan dokusunun ve duygusunun tasarımdaki yeri hiçbir zaman kaybolmamalı. Gençleri, teknolojiyi araç olarak kullanıp özünü korumaya teşvik ediyorum. Sürdürülebilirlik projelerinizde nasıl konumlanıyor? Sürdürülebilirlik bizim için yalnızca çevreyle ilgili bir kavram değil; tasarımın uzun ömürlü olmasıyla da yakından ilgili. Doğal ve dayanıklı malzemeler kullanmaya, enerji verimliliğini artıracak çözümler geliştirmeye çok önem veriyoruz. Ayrıca mekânın bulunduğu çevreyle uyum içinde yaşamasına dikkat ediyoruz. Böylece projelerimiz sadece estetik değil, çevresel ve sosyal açıdan da sorumlu oluyor. Bu yaklaşım da bizim “zamansızlık” anlayışımızın önemli bir parçası. Sizi en fazla dönüştüren proje hangisi oldu? Her projenin kendi içinde bambaşka bir ruhu, hikâyesi ve bizi dönüştüren bir tarafı var. Farklı coğrafyalar, kültürler ve beklentilerle çalışırken, her seferinde tasarım yaklaşımımızın yeni bir yönünün açıldığını ve perspektifimizin daha da genişlediğini görüyorum. Beni en çok dönüştüren projelerden biri ise, dönemin koşullarını da düşündüğümde, Şakirin Camii oldu. Projenin tasarımındaki özgünlük sayesinde dünyada edindiği konum ve gördüğü ilgi, benim için profesyonel anlamda güçlü bir dönüşüm yarattı. Bu proje, bugün hâlâ tasarıma bakışımda özel bir yer tutuyor.

Kraliçe arıyı uzun yaşatan Arı Sütü, insanlar için de sağlık kalkanı Haber

Kraliçe arıyı uzun yaşatan Arı Sütü, insanlar için de sağlık kalkanı

Kendall Jenner ve Kourtney Kardashian kardeşler, bir röportajlarında her gün arı sütü, polen ve propolis tükettiklerini açıklamışlardı. Hatta Kendall Jenner, içtiği karışımı yüz maskesi olarak da kullandığını söylüyordu. İşçi arıların kovandaki kraliçe arıyı beslemek için ürettiği arı sütü ve propolis yüzyıllardır alternatif tıpta koruyucu, canlandırıcı ve enerji verici olarak kullanılıyor. Dünyanı fitoterapi devlerinden biri olan Fransız Arkopharma’nın bağışıklık sistemini güçlendirmek için arı sütü, propolis ve ekinezya ve polen içeren Royal Jelly Immunity Plus’ı kış aylarına karşı dirençli kalmayı sağlayan desteklerin başında geliyor. Diğer arı sütlerinden en önemli farkı ise birinci sınıf arı sütü ile formüle edilmiş olması. İnsanlar için “süper gıda” kabul edilenler Arı sütü, işçi arıların tükürük bezlerinin salgıladığı, kraliçe arı ve larvaların yumurtadan çıktıktan sonra beslenmesini sağlayan bir salgı. Yüzde 65 su, protein ve lipitlerden oluşuyor. Ayrıca çeşitli amino asitler, A, E, C ve D gibi vitaminler ve demir ve kalsiyum gibi bol miktarda mineral içeriyor. Bu yüzden insanlar için de en güçlü gıdalardan biri kabul ediliyor. Arı kovanlarını koruyan propolis, insanlar için de adeta bir sağlık kalkanı. Royal Jelly Immunity Plus’ın içinde hem yeşil propolis (arılar tarafından yaygın bir Brezilya türü olan "tarla biberiyesi kullanılarak üretilen formu) hem de kahverengi propolis bulunuyor. Kahverengi propolis genellikle Avrupa kavak tomurcuklarından elde ediliyor ve arı kovanlarının “doğal kalkanı” olarak biliniyor. Royal Jelly Immunity Plus’ın özellikleri İçeriğindeki organik arı sütü sayesinde doğal bir antibiyotik görevi görür Antibakteriyel ve antiviral özelliklere sahiptir Vücut direncini artırır Üst solunum yolları desteklenir Bağışıklık sistemini güçlendirir Ruh halini iyileştirmeye yardımcı olur Kolesterol ve kan şekeri seviyelerini düzenlemeye yardımcı olabilir Arkopharma’nın sürdürülebilirlik ilkeleri Doğadan aldığını doğaya geri vermek -Arıcıdan bitmiş ürüne kadar üstün izlenebilirlik sağlamak, -Sağlam hayvancılık uygulamaları ve ölüm oranı izleme yoluyla yaklaşık 100 milyon arıyı korumak, -Yiyecek arama bölgeleri çevresindeki kimyasal ve elektromanyetik kirliliği sınırlayarak İç Moğolistan'daki 150 km2'lik korunan alanın korunmasına katkıda bulunmak, -Arı kovanlarının 20 km yarıçapındaki toprak, hava ve su kalitesini izlemek, -Etik bir tüzük aracılığıyla yerel arıcılarımıza ve 3440 kovanlarına uzun vadeli destek sağlamak.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.