Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Huzur

Breaking News - Huzur haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Huzur haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Charbel Karam; Hayatı Çizgilerin Dışına Taşarak Renklendiren Sanatçı Haber

Charbel Karam; Hayatı Çizgilerin Dışına Taşarak Renklendiren Sanatçı

Lübnanlı iç mimar Charbel Karam, azim ve yaratıcılıkla yoluna devam ediyor. Dünyayı güzelleştirmeyi ve daha aydınlık bir gerçeklik tasarlamayı hedefleyen estetik bir vizyona sahip. İç mimari alanında yedi yılı aşkın deneyimiyle, Karam’ın ismi artık zarafet, cesaret ve detaylardaki mükemmellik ile özdeşleşmiş durumda. Çocukluktan Başlayan Bir Tutku Küçüklüğünden beri, Beyrut’taki sarayların ve görkemli evlerin büyülü dünyası Charbel’i büyülerdi. Şöyle diyor: “Hayal dünyasında kaybolurdum ve o anda yaratıcılığın gücünü fark ettim.” Bu hayal gücü zamanla bir tutkuya, ardından da hayatını adadığı bir mesleğe dönüştü. İç mimarlık ve işletme eğitimi alarak sanatsal bakış açısını yönetimsel vizyonla birleştirdi. UNICEF Beirut, Catrinas Cyprus, Iris ve daha birçok önemli marka ile iş birliği yaparak hem yerel hem uluslararası projelere imzasını attı. Karam, insanların kişiliklerini anlayıp bunu tasarımlarına yansıtmayı büyük bir keyif olarak görüyor. “Her tasarım, müşterinin kişiliğini, yaşam tarzını ve ihtiyaçlarını yansıtmalıdır.” diyor. Her projede malzemeleri uyum içinde birleştirerek görsel ve işlevsel bir denge yaratmaya özen gösteriyor; bu da onun dokunuşlarını benzersiz ve anlamlı kılıyor. Sanat ve İnsanlık Mesajı Charbel için tasarım yalnızca bir meslek değil, güzellik aracılığıyla dünyayı daha iyi bir yer haline getirme mesajı. İnsanların her gün zorluklar yaşadığını biliyor ve sanatıyla onlara kısa da olsa huzur ve mutluluk anları sunmayı amaçlıyor. “Birinin endişelerini kısa süreliğine unutturabilirsem, görevimi başarmış hissederim.” Karşılaştığı tüm zorluklara ve baskılara rağmen, bunları ilham kaynağına dönüştürmeyi öğrendi. Sanatın acıdan doğduğuna inanıyor — özellikle Lübnan’ın son yıllarda yaşadığı krizler ve 2020’deki Beyrut Limanı patlaması sonrasında. Yaratıcılığın Felsefesi Charbel Karam’ın yaşam ve çalışma felsefesi net: “Çizgilerin dışına taşmaktan korkma!” Bu cümle, onun yaratıcılığının özeti. Karam, hiçbir zaman katı kurallara bağlı biri olmadı; cesaretin ve özgünlüğün ilerlemenin ve fark yaratmanın anahtarı olduğuna inanıyor. Sınır Tanımayan Yaratıcılık Tasarım çalışmalarının yanı sıra, Charbel her hafta yayınlanan televizyon programında dekorasyon ve iç mimari trendleri üzerine ipuçları paylaşıyor. Böylece Lübnan ve Arap dünyasında yeni bir estetik ve sanatsal kültürün yayılmasına katkı sağlıyor. Tutkusu ve kararlılığıyla Charbel Karam yoluna emin adımlarla devam ediyor ve yeni nesil sanatçılara şu mesajı veriyor: “Yaratın, cesur olun ve çizgilerin dışına taşmaktan korkmayın.”

“Kalp Ritmini Şöhret Değil, İnsanlık Belirler” Haber

“Kalp Ritmini Şöhret Değil, İnsanlık Belirler”

“Ünlülerin kalp doktoru” Prof. Dr. Mehmet Vefik Yazıcıoğlu: “Kalp önce duyar, sonra düşünür.” ‘Ünlülerin doktoru’ unvanı size nasıl hissettiriyor? Bu bir gurur mu, yoksa büyük bir sorumluluk mu? Hem gurur hem de sorumluluk. Çünkü “ünlülerin doktoru” olmaya aslında ben karar vermedim, bu süreç tamamen doğal gelişti. Ünlüler birbirlerine referans olarak beni tercih ettiler. Bu zincirin ilk halkası Peker Açıkalın’dı. Onu hatırlarsınız; yaklaşık 15 yıl önce ciddi bir kalp durması geçirmişti. O dönemde ona bir kalp ritmi takmıştım ve gerçekten mucizevi bir kurtuluş yaşanmıştı. Ardından o çevresine beni önermeye başladı, diğer ünlü isimler de zamanla geldi. Böylece bu unvan kendiliğinden oluştu. Ama bu unvanın arkasında sadece tanınmış insanlara hizmet etmek yok. Ben uzun yıllar devlet hastanesinde çalıştım, 30-40 bin hastaya baktım. Yani bu işin temeli halkın kalbine dokunmakla başladı. “Ünlülerin doktoru” denilmesi elbette güzel bir şey, ama benim için asıl değer, kalbin kime ait olduğundan bağımsız olarak aynı özeni gösterebilmek. Şöhretli kalplerin ritmi gerçekten diğerlerinden farklı mı atıyor? Eğer duygusal yoğunluk, stres ve sorumluluk açısından bakarsak evet, farklı atıyor. Sanatçılar, yöneticiler, ekran önündeki isimler sürekli göz önünde oldukları için her adımlarında bir beklenti, bir baskı var. Toplumun gözü üzerlerinde. Hep “güçlü” görünmek zorundalar, ama kalp güçlü görünmeyi sevmez. Kalp dürüstlüğü sever. Bu yüzden bu kişilerde hem duygusal hem de fiziksel yıpranma daha fazla oluyor. Kalp, bir ritim organı olduğu kadar, bir duygusal denge organıdır. Duygular bastırıldıkça, stres arttıkça kalp ritmi de bundan etkileniyor. Yani aslında şöhretli kalplerin ritmi, yaşadıkları hayatın duygusal temposuna göre atıyor. Ünlü hastalarınızda en sık gördüğünüz kalp sorunu stres mi, egzersiz eksikliği mi, yoksa duygusal yük mü? Bu üçü birbirinden kopuk değil; hepsi bir zincirin halkaları gibi. Ancak en tehlikelisi ihmal. Bu insanlar çok yoğun bir tempoda yaşıyor. Sürekli toplantı, sahne, set, röportaj… Kendi sağlıklarına sıra gelmiyor. Kalp bazen yıllarca sustuğu bir anda, bir uyarıyla kendini hatırlatıyor. Biz doktorlar bile bazen başkalarına gösterdiğimiz titizliği kendimize göstermeyiz. Bu insanlar da öyle. Başkalarına yetişmeye çalışırken kendi vücutlarının sinyallerini kaçırıyorlar. O yüzden ben hep şunu söylerim: “Kalp, sessizce uyarır, ama sonunda bağırır.” Kameralar önünde güçlü duran o isimlerin kalp muayenesinde en zayıf hâllerini gördünüz mü? Evet, çok gördüm. Çünkü kalp, insanın en çıplak hâlidir. Kalbe dokunduğunuzda sadece bir organla değil, insanın duygusal derinliğiyle temas edersiniz. Bazı hastalarım vardı; dışarıda son derece güçlü, özgüvenli, enerjik… Ama kalp muayenesinde bir kelimeyle gözleri dolan insanlar da oldu. Kardiyoloji bu yüzden özel bir alandır. Çünkü kalp sadece fiziksel değil, duygusal bir merkezdir. Kalp sesi değiştiğinde, insanın iç dünyası da değişmiştir demektir. Kalp bazen bir teşhisten, bazen bir sessizlikten etkilenir. Güçlü insanların kalbi bile kırılabilir. Kalp sağlığı genetik midir, yoksa yaşam tarzı mı daha belirleyici? İkisi de çok önemli. Kalp hastalıkları çok faktörlüdür. Ailesinde 55 yaşından önce kalp krizi geçiren bir kişi varsa, bu ciddi bir genetik risktir. Ancak bu risk, kötü yaşam tarzıyla birleştiğinde katlanır. Yani genetik olarak yatkın olabilirsiniz ama sağlıklı bir yaşam tarzı benimsemişseniz, bu riski büyük ölçüde azaltabilirsiniz. Beslenme, stres yönetimi, egzersiz, uyku düzeni… Hepsi kalbin ritmini belirleyen unsurlardır. Bir cümleyle özetleyeyim: Genetik kader değildir, yaşam tarzı onu şekillendirir. Psikoloji insana kalp krizi geçirtebilir mi? Evet, kesinlikle. Hatta bazen tıbbi sebeplerden daha güçlü bir etken olabilir. Çünkü stres, öfke, korku, kaygı gibi duygular beyinde salgılanan hormonları değiştirir. Bu da kalp damarlarının kasılmasına yol açar. Trafikte yaşanan bir öfke anı, bir kayıp, bir tartışma… Bir anda damar spazmına neden olabilir. Bu birikmiş duygular, kalpte bir tetikleme yaratır. Ben bazen hastalarıma şunu söylüyorum: “Kalp sadece kan pompalamaz, duyguyu da pompalar.” O yüzden duygusal dengeyi korumak, ilaç tedavisi kadar önemlidir. Yüksek tansiyon mu daha tehlikeli, düşük mü? Yüksek tansiyon çok daha tehlikelidir. Çünkü sinsi ilerler ve fark edilmezse vücudu içten içe yıpratır. Damar duvarlarına sürekli baskı yapar, zamanla kalp kasını kalınlaştırır, beyin damarlarını zorlar, böbrekleri yorar. Düşük tansiyon genelde bayılma hissiyle kendini belli eder, ama yüksek tansiyonun zararları yıllar sonra ortaya çıkar. En büyük tehlike, farkında olmadan yaşanmasıdır. Türkiye’deki hipertansiyon hastalarının yaklaşık yüzde 30’u hastalığından habersiz. Bu oran korkunç. Düşük tansiyon insanı öldürür mü? Normal şartlarda hayır. Ama tansiyon çok düşerse ve kalp organlara yeterince kan pompalayamazsa, evet tehlikeli olabilir. Genelde düşük tansiyonlu kişilerde halsizlik, yorgunluk, baş dönmesi görülür. Ama kronik düşük tansiyon, kalıcı hasar bırakmaz. Sorun, tansiyonun aniden ve kontrolsüz şekilde düşmesidir. “Kalp kırıklığı sendromu” tıpta gerçekten var mı? Evet, var. Tıpta buna “Takotsubo Sendromu” diyoruz. Ani stres, duygusal travma veya büyük bir kayıp sonrasında kalp kası geçici olarak kasılma yeteneğini kaybediyor. Hasta göğüs ağrısı, nefes darlığı yaşıyor, tahlillerde her şey kalp krizine benziyor ama aslında bu “duygusal kalp krizi.” Aşk acısı, korku, kaygı ya da aşırı mutluluk bile bu durumu tetikleyebiliyor. Çünkü kalp sadece acıya değil, aşırı sevince de tepki veriyor. Yani duyguların yoğunluğu arttıkça kalbin dayanıklılığı azalıyor. Kalp beynin değil, duygunun organı mıdır sizce? Kalp yaşamın merkezidir. Anne karnında ilk çalışan organ kalptir, son nefeste duran da odur. Yani yaşam kalple başlar, kalple biter. Beyin düşünür, kalp hisseder. Heyecanlandığınızda, korktuğunuzda ya da sevindiğinizde ilk tepki kalpten gelir. Nabız hızlanır, ritim değişir. Antik çağlarda insanlar kalbi düşünen organ olarak görürdü. Bugün bilimsel olarak biliyoruz ki beyin karar verir ama kalp duygulara yön verir. Kalp beynin değil, ruhun merkezidir. Artık 30’lu yaşlarda bile kalp krizi görüyoruz. Bu çağın kalbini bu kadar erken yaşta ne yoruyor? Gençlerde görülen kalp krizi sayısı son yıllarda dramatik biçimde arttı. En önemli neden: hareketsizlik. Günümüzde insanlar daha az yürüyor, daha fazla ekran başında vakit geçiriyor. Spor bir lüks hâline geldi. Buna ek olarak, kötü beslenme, enerji içecekleri, sigara, nargile, uykusuzluk, stres… Hepsi birleştiğinde kalp yaşlanıyor. Vücut genç ama kalp yaşlı hale geliyor. Genç hastalarda en sık gördüğüm tablo bu: kalbi yorulmuş bir nesil. Sağlıklı kalp için para mı önemli, huzur mu? Bu sorunun cevabı kalbin diliyle konuşulursa: huzur. Çünkü para size imkân verir ama huzur, kalbin dengesini sağlar. Elbette paranın getirdiği konfor önemli ama huzur olmadan o konforun anlamı yok. İnsan çok zengin olabilir ama stres, kaygı ve yalnızlık içindeyse kalbi yine hastalanır. En iyi ilaç, içsel dinginliktir. Huzur; nefesin, ritmin, kalbin doğal hâlidir. Kalbe en çok zarar veren üç alışkanlık nedir? Birincisi sigara. Türkiye’de kalp hastalıklarının en önemli nedenlerinden biri. İkincisi hareketsizlik. Üçüncüsü kötü beslenme. Trans yağlar, margarin, fast food… Bunlar kalbi tıkar. Kalp bir denge ister. Nasıl bütçe yaparken gelir-gider dengesi varsa, vücut da enerji dengesini ister. Harcadığından fazlasını yersen, kalbi yüklersin. Ayrıca uyku da çok önemli. Az uyuyan bir kalp, tamir olamaz. Yani sigara, tembellik ve dengesiz yaşam, kalbin üç büyük düşmanıdır. Bir kalp doktoru olarak mutfakta hangi yağı tercih ediyorsunuz? Tereyağı mı, zeytinyağı mı? Ben zeytinyağı diyorum. Çünkü zeytinyağı bir besin değil, adeta bir ilaç. Antioksidan özelliği sayesinde kalbi koruyor, damar elastikiyetini artırıyor. Ama tereyağını tamamen reddetmiyorum. İçinde yararlı yağ asitleri var. Sadece miktarına dikkat etmek gerek. Ben genelde yemeklerde zeytinyağını, kahvaltıda sınırlı oranda tereyağını tercih ediyorum. Yani önemli olan denge. Kalp aşırılığı sevmez. Son yıllarda sıkça konuşulan cinsel performans ilaçları ve zayıflama iğneleri hakkında ne düşünüyorsunuz? Cinsel performans ilaçları doğru dozda ve doktor kontrolünde kullanıldığında güvenlidir. Ancak kalp hastası kişilerde, özellikle tansiyon veya damar genişletici ilaçlarla birlikte kullanılması ciddi risk oluşturabilir. Bu yüzden mutlaka doktor onayı gerekir. Zayıflama iğnelerine gelince; obezite kalbin en büyük düşmanlarından biridir. Bu ilaçlar doğru şekilde, endokrinoloji uzmanı kontrolünde kullanılırsa, kalp sağlığına dolaylı olarak fayda sağlar. Ancak bilinçsiz kullanım, pankreas ve tiroid gibi organlarda ciddi sorunlara yol açabilir. Kısacası, ilaç değil, kontrolsüzlük tehlikelidir. Kalbinizle değil, aklınızla hareket ettiğiniz için pişman olduğunuz anlar oldu mu? Hayatta her zaman dengeyi korumaya çalıştım. Duygularımı bastırmam ama kontrol ederim. Kalp, duyguyu sever ama dengeyi de ister. Öfke, tutku, sevgi… Hepsi doğal ama ölçüsüz olursa kalbi yorar. Ben hayatım boyunca dengeyi öğrenmeye çalıştım. 60 yaşına da gelsen, kalp hâlâ insana yeni şeyler öğretir. Kalbin bilgeliği, sabırla dinlediğinde gelir. Kalbinizi en çok ne hızlandırır; yoğun bir ameliyat mı, yoksa sevgi dolu bir mesaj mı? Kalbin hızlanması için duygunun yüksek olması gerekir. Bazen bir ameliyatın stresi, bazen de bir sevgi mesajı aynı etkiyi yaratır. Ama beni en çok kalbimle temas eden şeyler etkiler. Bir hastanın iyileşmesi, bir teşekkür, bir gülümseme… Bunlar kalp atışını güzelleştirir. “Kalbini dinle” diyen bir doktor olarak siz kendi kalbinizi ne kadar dinliyorsunuz? Kalbimi sık sık dinliyorum. Özellikle yalnız kaldığımda… Çünkü sessizlik kalbin en iyi tercümanıdır. Gün içinde koştururken kalbin sesini duymak zordur ama gecenin sessizliğinde kalp fısıldar. O zaman hem aklımı hem kalbimi dengeye getiririm. Yalnızlık erkekler için bazen bir ihtiyaçtır. Benim için de öyle. Kalbimin sesini en çok yalnızken duyarım; çünkü o an insan kendine en dürüst hâliyle konuşur.

Demet Sabancı; “Gücün, Sanatın ve Kadın Zarafetinin Buluştuğu Nokta” Haber

Demet Sabancı; “Gücün, Sanatın ve Kadın Zarafetinin Buluştuğu Nokta”

Türkiye’nin tekstil ve lüks perakende dünyasında ‘Sabancı’ gücünü kadın zarafetiyle birleştiren isim: Demet Sabancı Çetindoğan. Gücüyle, tarzıyla, sessiz etkisiyle Türkiye’nin en derin ve etkileyici iş insanlarından biri. Tekstil, onun iş dünyasındaki temel alanı; ancak son dönemlerde lüks otelcilik, sanat ve sosyal sorumluluk projelerine de imza atıyor. “Kadın olmanın, üretmenin ve gücün zarafetle kesiştiği noktada, Breaking News Turkey’den İpek Dağıstanlı, Demet Sabancı ile hayat, başarı ve zarafetin anlamını konuştu.” ~Türkiye’de tekstil denince hâlâ sizin adınız geçiyor, sizce tekstil bir sanayi mi, yoksa bir tutku mu? — Tutkuyla çalışılması gereken bir sanayi dalıdır. Tekstil çok geniş bir şemsiye. Bir ülkenin ekonomik kalkınmışlığına giden yolda en önemli araç tekstildir. Çünkü hem sanayi kültürünü geliştirir hem iş gücünü artırır. Ayrıca yerli girdiyle birçok sektörü harekete geçirir. İhracat şansı ve katma değer üretme potansiyeli yüksektir. Bizde bu kültür, tecrübe ve sevgi var. O yüzden bu sektördeyiz ve olmaya devam edeceğiz. TEKSTİL BİR SANAYİ DEĞİL, BİR TUTKU VE KÜLTÜRDÜR ~Başarınızın arkasında disiplin mi var, hırs mı, içgüdü mü? — Bunların hepsi aynı anda bir insanda olsa başarı kesin midir? Hayır. Bazen doğru zamanda doğru yerde olmanız gerekir. Bazen işinizle ilgili herkesten önde olmanız gerekir. Bazen risk almanız, bazen de bitirmesini bilmeniz gerekir. Benim için çalışkan olmak, kendini yetiştirmek ve biraz da şanslı olmak gerekir. Hırs bazen motive eder ama bazen de zarar verir; önemli olan dengeyi bulmak. BAŞARI, ŞANS, DENGE VE ÇALIŞKANLIĞIN BİLEŞİMİDİR ~Tekstil sektörünü domine eden erkekler arasında kadın olarak farkınızı nasıl hissettirdiniz? — Kadın ya da erkek olmayı hiçbir zaman iş yapış biçimime dâhil etmedim. Cam tavanla da fazla karşılaşmadım. Ancak kadınların hâlâ kendilerini ispat etme ihtiyacı içinde olduklarını görüyorum. “Eşit işe eşit ücret” meselesi bile tam anlamıyla çözülmedi. Ben bu yüzden “Ülkeye Destek, Kadına Destek” mottosuyla Shopsa’yı kurdum. Kadınların ekonomik olarak güçlenmesiyle mutlu nesillerin yetişeceğine inanıyorum. KADIN GÜÇLENİRSE TOPLUM DA GÜÇLENİR ~Sizce Türkiye hâlâ dünyanın “tekstil ülkesi” mi? Yoksa o unvanı kaybettik mi? — Aslında hem evet hem hayır. Tekstil form değiştirir. Artık tişört değil, yüksek teknoloji ürünleri üretirsiniz. Bir ülke gelişip zenginleştikçe tekstil daralır ama moda ve markalaşma öne çıkar. Değerli ve farklı mal üretirseniz ayakta kalırsınız, herkesin yaptığını yaparsanız kaderinize başkaları karar verir. FARKLILAŞAN AYAKTA KALIR, TAKLİT EDEN KAYBOLUR ~Bir Sabancı olarak değil, bir kadın olarak başarıyı ölçseniz — formül ne olurdu? — Eğitimli, farkında, istekli ve çalışkan olmanız gerekir. Başarı, diyet yapmak gibidir; herkes nasıl yapılacağını bilir ama uygulayamaz. Çalışmadan, ısrar etmeden, kendinizi yenilemeden, hatalarınızdan ders çıkarmadan başarı gelmez. Ben buna her zaman şans ve empati faktörünü de eklerim. EMPATİSİZ BAŞARI YARIMDIR ~Turizm ve otelcilik alanında büyük yatırımlarınız var. Sizce bir otelin başarısı mimaride mi, ruhta mı gizli? — Otelcilik çok bileşenli bir iş. Mimarisi, hizmet kalitesi, insan ilişkileri… Hepsi bir bütün. Ama en kritik olan şey, misafirin otelden mutlu ayrılması. On müşteriden ikisi mutsuzsa, sekizinin mutluluğu bile anlamını yitiriyor. Hizmet ruhunu doğru kurmak şart. MÜŞTERİ MUTLU AYRILMIYORSA BAŞARI YOKTUR ~St. Regis ve Pera Palas gibi sembol yapılarla ilgilenmeniz tesadüf mü, yoksa tarihî dokulara özel bir bağınız mı var? — Bu bir rekabet işi. Biz sanat, estetik ve lokasyonu bir bütün olarak değerlendiriyoruz. Bu binalar sadece mimari değil, ruh taşıyorlar. Bizim yaklaşımımız da o ruhu koruyarak yaşatmak. BİNALAR DEĞİL, RUHLAR YAŞATILMALI ~Tüm bu işlerin arasında kendinize “Demet Sabancı olarak” ne zaman vakit ayırabiliyorsunuz? — Gerektiği kadar. Ben sadece işimden ibaret biri değilim. Ailem, dostlarım, inandığım değerlerim var. Ruhsal sağlığımı korumak için kendime zaman ayırmayı erken yaşta öğrendim. DENGE, BAŞARININ EN ZARİF HALİDİR ~Gücünüzü soyadınızdan mı aldınız, kendi yolunuzdan mı? — Sabancı soyadı bana bazı avantajlar sağlamış olabilir ama bu soyadının ağırlığı da büyük bir sorumluluktur. Biz, elimizdeki imkânları ülkemiz için kullanmak üzere yetiştirildik. Soyadımızın gücüyle değil, kendi emeğimizle var olduk. SOYADIM DEĞİL, EMEĞİM BENİ BEN YAPTI ~Herkes sizin “yatırımlarınızı” konuşuyor, peki siz en çok neye yatırım yapmaktan yoruldunuz? — Yorulmak kelimesini kullanmam ama lüks perakende çok zor bir alan. Rekabet sert, beklentiler yüksek. Ama işte burada tutku devreye giriyor; ben rekabet etmeyi seviyorum. TUTKU, REKABETİN EN GÜZEL YÜZÜDÜR ~ Sizce para gerçekten her şeyi çözüyor mu — yoksa bazı duygular hâlâ paranın dışında mı kalıyor? — Para bazı sorunları çözer ama hepsini değil. Para insanın buluşu olabilir ama hayat sadece bedenden ibaret değil. Bu yüzden para hiçbir zaman her şeyi çözemez. PARA HER ŞEYİ DEĞİL, SADECE BAZI ŞEYLERİ ÇÖZER ~Güçlü kadın olmak mı zor, kadın olarak kalabilmek mi? — Benim için öncelik insan olmak. Herkesi mutlu edemeyeceğimi biliyorum. Merhamet, sağduyu ve empatiyle yaşayan bir insan olarak, bu dengenin içinde kalmayı öğrendim. GERÇEK GÜÇ, İNSAN KALABİLMEKTE ~Her şeye sahip bir kadının hâlâ eksik hissettiği şey ne olabilir? — Sahip olduklarım beni mutlu ediyor ama başkalarının sahip olamadıkları da beni düşündürüyor. Huzur, başkalarının iyiliğiyle de ilgilenmekten geçiyor. HUZUR, SADECE KENDİNDE DEĞİL; BAŞKALARINDA DA VAR ~Bir gün soyadınız olmasa sadece “Demet” olarak anılmak ister miydiniz? — Ben zaten Demet’im. Soyadlar kimliktir ama ben kim olduğumu soyadımla değil, karakterimle biliyorum. SOYADIM DEĞİL, KARAKTERİM BENİ TANIMLAR ~ Hiç gözyaşlarınızın ardına saklandığınız bir başarı anınız oldu mu? — Elbette oldu. Sevinçten de, yorgunluktan da ağladım. Ama hiçbir zaman yalnız değildim; ailem her zaman yanımdaydı. BAŞARININ ARDINDA DA GÖZYAŞI VARDIR ~ Geriye baktığınızda, en cesur kararınız mı sizi siz yaptı, yoksa en çok acıtan mı? — Babamı bir hastalıktan kaybettim, onu kurtaramamanın acısıyla ONKİM’i kurdum. Belki o kayıp beni en çok acıtan şeydi ama aynı zamanda en üretken hâlime dönüştürdü. ACI, BENİ EN GÜÇLÜ HALE GETİREN ŞEY OLDU

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.