Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Aile

Breaking News - Aile haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Aile haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Bilardo Federasyonu, çocuk ve aileler için harekete geçti Haber

Bilardo Federasyonu, çocuk ve aileler için harekete geçti

Federasyonun tescilli markası ProMatch, artık sadece bir bilardo markası değil; bilardonun toplumla, aileyle ve gençlikle buluşmasını hedefleyen bir sosyal sorumluluk projesi oldu. EVDE, OFİSTE, HER YERDE BİLARDO KEYFİ Bilardo sporunun daha geniş kitlelere ulaşması, sevilmesi ve özellikle gençlerin sanal dünyadan uzaklaşıp gerçek bir sporla tanışmaları amacıyla tasarlanan ProMatch Portatif Bilardo Masaları aynı zamanda masa tenisine dönüşüyor. 1 MASA, 2 SPOR – SPORUN EĞLENCELİ YÜZÜ ProMatch’in yenilikçi tasarımı sayesinde bir masa sadece bilardo değil, masa tenisi olarak da kullanılabiliyor. İstenildiğinde çalışma masasına dönüşen bu çok işlevli ürün, “1 masa, 2 spor” konseptiyle hem çocuklara hem yetişkinlere hitap ediyor. Böylece spor, evin doğal bir parçası haline geliyor. SADECE BİR SPOR DEĞİL, BİR SOSYAL SORUMLULUK HAREKETİ Bu proje, gençleri dijital bağımlılıktan uzaklaştırmayı, aile içi iletişimi güçlendirmeyi ve sporu hayatın bir parçası haline getirmeyi amaçlayan uzun soluklu bir sosyal sorumluluk girişimi. Giderek dijitalleşen dünyada çocukların ekran başında geçirdiği saatlerin arttığı bir dönemde, onların gerçek bir sporla fiziksel, zihinsel ve sosyal olarak gelişimini destekleyen bir çözüm sunuyor. Bu sayede her ev, her ofis, her okul bir spor alanına, her masa ise birlikte geçirilen değerli anların merkezine dönüşüyor. AİLELERLE KALİTELİ ZAMANIN YENİ ADRESİ Günümüz dünyasında aile bireylerinin bir arada geçirdiği zaman giderek azalırken, ProMatch masalarının bu noktada devreye girmesi hedefleniyor. Bir bilardo ve masa tenisi masası etrafında başlayan bir oyun, aile bireyleri arasındaki bağları güçlendiren, iletişimi artıran ve keyifli anılara dönüşen bir deneyime evrilmesi planlanıyor. Türkiye Bilardo Federasyonu Başkanı Ersan Ercan verdiği mesajda şu ifadeleri kullandı: “Bilardo, bir masa etrafında başlayan ama insanları birbirine yaklaştıran bir spordur. Biz bu projeyle yalnızca yeni bir ürün sunmuyoruz; gençlerimizi sanal dünyadan uzaklaştırarak onları gerçek bir sporla buluşturuyor, aileleri aynı masa etrafında yeniden bir araya getiriyoruz. ProMatch markamızla ürettiğimiz portatif bilardo masaları, bilardo sevgisini toplumun her kesimine taşımak için başlattığımız bir sosyal sorumluluk projesidir. İnandığımız bir şey var: Bir masa, bir oyundan çok daha fazlasıdır — bir bağ, bir birliktelik, bir paylaşım alanıdır.” ‘BİLARDO HERKES İÇİN’ “Türkiye Bilardo Federasyonu olarak inancımız şudur ki bilardo, herkesin oynayabileceği bir spordur. Salonlardan evlere, profesyonel turnuvalardan okul bahçelerine kadar bilardonun ulaşmadığı yer kalmasın istiyoruz. ProMatch Portatif Bilardo Masaları, bu hedefin en somut adımıdır. Artık her ev, her ofis, her sınıf bir bilardo salonuna dönüşebilir. ProMatch, bilardonun geleceğini sadece sporcularla değil, toplumun tamamıyla buluşturuyor”

“Medya Dünyasında Yeni Dönem: Cesur Vizyonu ve Etkili Liderliğiyle Dengeleri Değiştiriyor” Haber

“Medya Dünyasında Yeni Dönem: Cesur Vizyonu ve Etkili Liderliğiyle Dengeleri Değiştiriyor”

Günümüz dijital çağında medya, toplumla kurulan bağın yönünü ve hızını belirleyen en güçlü alanlardan biri hâline geldi. Siyasette edinilen uzun yıllara dayanan deneyimin, toplumun gerçek ihtiyaçlarını daha yakından görme fırsatı sunması; bu deneyimin artık medya üzerinden daha geniş kitlelere aktarılması fikrini doğurdu. Aileyi, çocuğu, dijital farkındalığı ve toplumsal sorumluluğu önceleyen yeni bir yayıncılık anlayışıyla şekillenen bu vizyon, yalnızca bir kanal kurma düşüncesi değil; toplumsal bilinç oluşturmayı hedefleyen bir yolculuk niteliği taşıyor. Bu vizyonun doğal bir uzantısı olarak TYT Türk Yönetim Kurulu Başkanı Arzu Erdem, Breaking News Özel Röportajlar Koordinatörü İpek Dağıstanlı’ya çok özel açıklamalarda bulundu. Aşağıda yer alan röportajda, bu yolculuğun nedenleri, hedefleri ve temel değerleri tüm ayrıntılarıyla ele alınıyor. Siyasetten medya dünyasına geçiş fikri nasıl ortaya çıktı? Bu fikrin temeli, toplumla kurulan bağın yalnızca siyasetle sınırlı kalmaması gerektiğini fark ettiğim noktaya dayanıyor. İnsanlara temas etmenin, onlara yol gösterici bir bakış sunmanın farklı yolları var ve medya bu temasın en geniş, en etkili alanlarından biri. Siyasette edindiğim tecrübeler, toplumun ihtiyaçlarını ve özellikle dijital çağda ortaya çıkan riskleri daha yakından görmemi sağladı. Bu nedenle medya benim için bir yön değişikliğinden çok, toplumsal sorumluluğu daha geniş kitlelere taşımanın doğal bir yolu hâline geldi; çünkü medyanın hızlı, doğrudan ve kapsayıcı dili, toplumla kurduğum bağı güçlendirmeme ve dijital dünyada daha güvenli bir gelecek için ses olabilmeme imkân tanıyor. Bu kararı verirken topluma farklı bir yerden dokunmak sizi motive etti mi? Evet, bu kararın merkezinde tam da topluma farklı bir yerden dokunma isteği vardı. Siyasette kurulan bağ güçlüdür ama etkisi çoğu zaman belli sınırlar içinde kalır. Medya ise sözün hem hızını hem yönünü değiştirerek çok daha geniş kitlelere ulaşma imkânı sunuyor. Özellikle dijital çağda insanları bilinçlendirmek, aileleri ve çocukları koruyacak bir farkındalık oluşturmak için bu alanın çok daha etkili olduğunu gördüm. Bu bakış, beni hem motive eden hem de bu geçişi anlamlı kılan asıl unsurdu. Kanalın yayın politikasında hangi temel değerler öne çıkacak? Kanalın yayın politikasında en çok önem verdiğimiz değer, topluma güven veren bir dil oluşturmak. Bilgiyi hızla tüketen bir çağda yaşıyoruz ama hızın içinde kaybolmamak için doğruluk, güvenilirlik ve toplumsal sorumluluk bizim temel eksenimiz olacak. İçeriklerimizi hazırlarken özellikle aileyi, çocuğu, dijital farkındalığı ve toplumsal birlik duygusunu önceleyen bir yaklaşım benimsiyoruz. Amacımız yalnızca haber aktarmak değil; insanlara düşünme, sorgulama ve bilinçlenme alanı açmak. Tarafsızlık, şeffaflık ve etik duruş da kanalın değişmez çizgisi olacak. Kısacası, her içerikte toplumun iyiliğini önceleyen, güven veren ve bilinçlendiren bir yayın politikası öne çıkacak. Bu girişimi bir güç arayışı olarak mı görüyorsunuz yoksa sesi duyulamayanlara mikrofon uzatmak olarak mı? Bu girişimi kesinlikle bir güç arayışı olarak değil, sesi duyulamayanlara alan açma çabası olarak görüyorum. Toplumda pek çok kesim, özellikle de çocuklar, aileler ve dijital çağın karmaşasında yol arayan insanlar çoğu zaman sesini yeterince duyuramıyor. Medya ise bu sessizliği görünür kılmak için en etkili araçlardan biri. Benim için bu adım, güç toplamak değil; gücü doğru yere yönlendirmek, toplumun ihtiyaç duyduğu konularda farkındalık yaratmak ve mikrofonu gerçekten ihtiyaç sahiplerine uzatmak anlamına geliyor. Bu yaklaşım da girişimin ana omurgasını belirliyor. Türkiye’de güvenilir ve tarafsız medya yeniden mümkün olabilir mi? Türkiye’de güvenilir ve tarafsız medya elbette yeniden mümkün olabilir. Bunun için önce toplumsal beklentinin, sonra da medya üreticisinin niyetinin değişmesi gerekiyor. Tarafsızlık bir iddia değil; her gün yeniden inşa edilen bir duruştur. Doğruluk, şeffaflık ve toplumun ortak faydasını gözeten bir yayıncılık anlayışı benimsendiğinde güven kendiliğinden ortaya çıkar. Bugünün dijital dünyası bir yandan bilgi kirliliği yaratırken, diğer yandan doğru ve temiz bilgiye duyulan ihtiyacı daha da görünür kılıyor. İşte bu ihtiyaç, güvenilir medyanın yeniden yükselmesi için güçlü bir zemin oluşturuyor. Yani mesele imkânsızlık değil; doğru değerlerle yola çıkıldığında Türkiye’de güvenilir ve tarafsız medyanın güçlenmesi gayet mümkün. Medya sektöründe bir kadın olarak kanal sahibi olmak size nasıl bir sorumluluk yüklüyor? Bir kadın olarak medya sektöründe kanal sahibi olmak, benim için yalnızca bir unvan değil; toplum adına daha dikkatli, daha sorumlu bir duruş gerektiren bir alan hâline geldi. Kadınların sesini, emeğini ve dayanıklılığını temsil etmenin getirdiği bir ağırlık var. Bu nedenle attığım her adımda doğruluğa, şeffaflığa ve özellikle aile–çocuk güvenliğini önceleyen bir yayıncılık anlayışına daha fazla önem verme sorumluluğu hissediyorum. Bu sorumluluk aynı zamanda güçlü bir motivasyon kaynağı. Çünkü her içerikte, her kararda, kadınların medya dünyasında daha görünür, daha etkili ve daha güven veren bir yerde durabileceğini göstermek istiyorum. Bu kanal, işte tam da bu nedenle yalnızca bir yayın mecrası değil; toplumsal örnek oluşturan bir duruşun ifadesi. Kadınların haberdeki temsiline dair neleri değiştirmeyi hedefliyorsunuz? Kadınların haberdeki temsiline dair en temel hedefim, onları sadece bir “olay öznesi” olarak değil, toplumun her alanında üreten, yöneten ve söz söyleyen bireyler olarak görünür kılmak. Çoğu zaman kadınlar ya mağduriyet üzerinden ya da yüzeysel başarı hikâyeleriyle gündeme geliyor. Oysa kadınların emeği, düşüncesi ve liderliği çok daha derin bir yere sahip. Bu nedenle habercilikte kadınları daha güçlü, daha aktif ve daha çok söz sahibi kılan bir dil kullanmayı önemsiyorum. Kadınların yalnızca yaşadıkları sorunları değil, çözümdeki rollerini, üretimlerini ve topluma kattıkları değeri öne çıkaran bir yaklaşımı benimsiyoruz. Böylece haberdeki temsil, gerçek hayattaki güçlerini daha doğru yansıtan bir çizgiye taşınabilir.

GÜLSEREN BUDAYICIOĞLU: “İNSANI ÇÖZMEK KOLAY, SEVMEYE DEVAM ETMEK ZOR” Haber

GÜLSEREN BUDAYICIOĞLU: “İNSANI ÇÖZMEK KOLAY, SEVMEYE DEVAM ETMEK ZOR”

Röportaj: İpek Dağıstanlı – Breaking News Turkey Onun hikâyeleri artık yalnızca kitap sayfalarında değil, milyonların kalbinde yaşıyor. “Camdaki Kız”, “Masumlar Apartmanı”, “Kırmızı Oda” gibi yapımlarla Türkiye’ye insan ruhunun karanlık dehlizlerini gösterdi. Hem bir psikiyatrist, hem yazar, hem anlatıcı… Ama en çok, “insanı çözen kadın.” Gülseren Budayıcıoğlu’nun sesi, sözcükleri, kahkahası ve cümlelerinin ardındaki sükûnet, karşınızdaki kişiyi ister istemez düşündürüyor: bu kadar çok ruhu dinleyen bir insan, kendi iç sesini nasıl susturur? Bu kez kameralar ve mikrofonlar ona dönüyor; kırılganlıkla bilgelik arasında duran bir kadının hikâyesine… Önce kitaplarda sizi tanıdık, sonra milyonlarla birlikte ekranlarda gördük. Sizin kırılma noktanız nerede oldu? Ben kendimi adanmış bir insan olarak görüyorum. Bu yaşıma kadar bu kadar çok koşturduğuma göre, demek ki çok severek yapmışım. İnsana dokunabilmek, onun iç dünyasında bir şeyleri düzelttiğini görebilmek, kaderinde bir dönüşüme tanık olmak… Hele belli bir yaştan sonra insana inanılmaz duygular veriyor. Karakter olarak fedakârım, vericiyim. İşlerimde ve ailemde hep çocuklarımı mutlu etmek isteyen, hayata o anlamda yatırım yapan biriyim. Boş boş yaşamak bana göre değil. Sanki dünyaya bir görev için gelmişim, bunu yıllar sonra fark ettim. Boş vakit bana keyif vermez hale geldi. Ben okumaktan çok zevk alırım. Gece odamda, başucumda kitaplarım olur; yatmadan önce o dünyaya girerim. Okuma gözlüğümü takarım, kokular sürerim, kitaplarımı elime alırım. Sabah kahvem ise en kutsal ritüelimdir; o saate kadar kimseyle konuşmam, hiçbir iş yapmam. O saatler bana aittir. Hacettepe’de yıllarca çalıştım, sonra muayenehanemde. Hastalarım “Hocam siz ölünce biz ne yapacağız?” derdi. Bunu kolay kolay kimse söylemez birine. Başı sıkışan her insan beni arardı. Onlara iyi gelirdim, sesimle bile huzur bulurlardı. “Madalyonun İçi” ile başladı her şey. Kitaplarım okunmaya başlayınca bu kadar ilgi göreceğini tahmin etmemiştim. Bir psikiyatrist yazar, kim okur ki demiştim. Şimdi kitaplarım rekor üstüne rekor kırıyor, yolda yürüyemez hale geldim. Bu hissin tarifi yok. İnsanların hayatına dokunmak inanılmaz bir şey. Yapımcılardan teklif geldiğinde ilk hedefim hep aynıydı: Türkiye’de ben işe başladığımda psikiyatriste yalnızca “deli”ler gelirdi. Psikoloğa gitmek utanılacak bir şeydi. Ben bunu değiştirmek istedim. İnsanlar artık Batı’daki gibi rahat gelsin, “Benim psikiyatristim var” diye övünsünler istedim. Bugün buna yaklaştıysak, gurur duyuyorum. Gerçek hikâyeleri anlatmak gizlilik sınırını zorluyor mu? Bugüne kadar hiç böyle bir sorun yaşamadım. Gizlilik benim için esastır. Gerçek hastalarım bana hiçbir zaman “Benim hikâyem dizideydi” demedi. Tam tersine, “Hocam benim hayatımı yazın” diyenler oldu. Bu da beni çok gururlandırdı. Başarınızın sırrı terapi mi, televizyon mu? Bence hiçbiri değil. Ben insanı seviyorum. İnsan çok kutsal bir varlık. Hepimizin hayatında başa çıkamadığımız derin acılar var. Hiç kimse kötü biri olmak istemez. Hepimiz sevilmek, beğenilmek isteriz. Bunu bulamayanlar öfkeyi yanlış yerlere yönlendirir. Kötü insanlar aslında sadece sitemkârdır. “Niye bana vermedin, neden haksızlık ettin?” der içten içe. Ama sonunda kötüler kazanmaz. İlahi adalete inanırım. Hayat uzun bir süreçtir, bir gün yanlışlarınızı yüzünüze vurur, bir gün kaybettirir. Hayatı dinlerseniz, bir yerden sonra duymaya başlarsınız. Masalları çok severim çünkü onlar aslında gerçeği söyler. İyiler belirli bir zaman acı çeker ama sonunda kazanan onlardır. Bizim kaderimizi bilinçdışımız yazar. İnsan, kendi geçmişinin yankılarını tekrar yaşar. Gerçek iyileşme, içimizdeki o bilinçdışıyla konuşabildiğimiz anda başlar. Yazdığınız karakterler mi sizi ünlü yaptı, yoksa siz mi onları? Beni kimse ünlü yapmadı, beni sevenler yaptı. Okuyucularım kitaplarımla bir bağ kurdu. Ben de onları yıllardır tanıyormuşum gibi hissediyorum. Türkiye’nin neredeyse her ilinden bir hastam oldu. İnsanların içini dökme biçimleri, anlatış tarzları o kadar güzel ki; onları anlayan biriyle karşılaşınca bülbül kesiliyorlar. Eşinizle ilişkiniz nasıldı? Eşimi yıllar önce kaybettim. O bana aşıktı, ben de ona. Çok tatlı bir evliliğimiz vardı. Ondan tek şikâyeti “çok çalışmam”dı. O da doktordu. Aynı sınıfta okuduk, beraber mezun olduk, sonra evlendik. Dizi setlerine gidiyor musunuz? Çok nadir. Genelde bir konu olduğunda giderim ama yönetmenlerle, oyuncularla hep iletişim halindeyim. Doğum günlerinde ararız, toplantılarda görüşürüz. O dünya hâlâ iç içe yaşadığım bir alan. Son zamanlarda sizi ağlatan bir hikâye oldu mu? Ben duygusal biriyim. Ölüm haberleri beni çok etkiler. Bu alanda başarılı olamadım; birinin kaybı söz konusuysa hemen üzülürüm. Yıllarca insanların travmalarını dinlediniz. Peki sizin travmalarınızı kim dinledi? Travması olmayan insan yoktur. Ben anlatmam ama yazarken kendimi bulurum. Kitaplarımda kendi duygularımı da görürsünüz. Bir hasta bir şey yaşadıysa, emin olun ben de yaşamışımdır. Herkesin çocukluğu kötüydü klişesi sizce doğru mu? Asla. Birçok insan dinledim. Elbette annesiz, babasız büyüyen çocuklar var ama bizim ülkemizde genelde çocuklar aile içinde büyüyor, bu büyük bir şans. Türk anneleri çok fedakâr. Bizi Batı’dan ayıran şey bu duygusallık. Orada ilişkiler daha mesafelidir. Kadınları daha çok aşk mı tetikliyor, erkeklerin egosu mu? Ego. Kadınlar genellikle narsist erkeklere âşık olur. Tarih boyunca erkek koruyucu figürdü; kadın da buna alıştı. Aşk tüketilmeye muhtaç bir duygu. Tehlikelidir çünkü bedeni sarsar. Bir deprem gibidir. Ama aşk da hayatın en güzel armağanlarından biridir. Her yaşta yaşanabilir. İnsanları bu kadar iyi tanıyıp hâlâ sevebiliyor musunuz? Seviyorum, hatta bayılıyorum. İnsana duyduğum hayranlık her geçen yıl arttı. Biz insanlar hayran olunacak varlıklarız ama bazen kendimizi hissettiremeyiz. Ruhsal olarak en çok hangi duyguda takılı kaldınız? İnsana olan tutkumda. İnsan tanıdıkça, kitap gibi elinizden bırakamıyorsunuz. Herkesin sizi etkileyecek bir hikâyesi vardır. Büyük olması gerekmez, önemli olan onu nasıl anlattığınız. Sizin hayatınız bir dizi olsa adı ne olurdu? “Anlatacak daha çok şey var.” Çünkü birinin kaderini değiştirebilmek kadar güzel bir şey yok. Hastalarımın yüzüne bakarım; nasıl girdiler, nasıl çıktılar. Bazen ağlayarak girerler, bir hafta sonra gülerek gelirler. Bu mucizeyi görmek benim için en büyük mutluluk. Artık terapi yapmıyor musunuz? Hayır, elli yıl aktif çalıştım. Herkesin bana ulaşmasına izin verdim. Şimdi daha büyük kitlelere ulaşmak istiyorum. Yazmak, anlatmak, senaryo üretmek… Bu benim yeni terapim. İnsanların hayatına bir damla güzellik katabilirsem, görevimi yapmış sayarım. Ünlü danışanlarınız var mı? Onlar mutlu mu? Çok var. Ama ünlü olmak kolay değil. Hayatı zorlaştırıyor. Her hata, herkesin gözü önünde. Hepimiz hata yapıyoruz ama onlarınkisi manşet oluyor. Ünlülerin işi bizden daha zor. Online terapi mi, yüz yüze mi? Artık yeni hasta almıyorum. Zamanım az, enerjim kitaplarda ve senaryolarda. Ama hikâyeler bitmedi. Daha anlatacak çok şey var.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.