SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Aksa Tufanı Operasyonu…!

Yazının Giriş Tarihi: 16.10.2023 20:07
Yazının Güncellenme Tarihi: 16.10.2023 20:07

‘’Aksa Tufanı Operasyonu’na’’ en başından itibaren bakmak gerekir. İsrail ile Filistin ya da Araplar arasındaki çatışmaların temeli yıllar öncesine dayanmaktadır. Genel itibariyle çatışma veya savaşlardan galip çıkan taraf İsrail’dir. İsrail, krizleri fırsata çeviren taraf mı, yoksa her şeyi muazzam bir plan dâhilinde uygulamaya koyan büyük bir sistemin adı mı, bunu zamanla yaşayıp, göreceğiz. 

İsrail ile Filistin çatışmaları 1897 yılındaki Birinci Siyonist Kongresine dayanmaktadır. Yıllarca Osmanlı sınırları içerisinde yer alan bölge toprakları, Osmanlı’nın yıkılması sonrasında İngiliz hegemonyası altına girmiştir. 1917 yılında, İngilizler, Suriye’nin güneyini işgal etmiş, bunun üzerine İngiliz hükûmeti Balfour Deklarasyonu’nu yayınlamıştır. Buna göre, hükûmet, Filistin’de Yahudiler için millî bir vatan kurulmasına sıcak baktımıstır. İngilizlerin bölgedeki bu siyasi tutumu yani böl, parçala, yönet anlayışı, bölgedeki günümüze kadar süre gelen problemlerin ana nedenini oluşturmuştur. 

Birinci dünya savaşı sonrasında Yahudilerin özellikle Hristiyan Avrupa başta olmak üzere, dünyanın birçok yerinde maruz kaldıkları zulüm sonrasında, bölgeye Yahudi göçleri başlamıştır. İkinci dünya savaşı sıralarında göç artarak devam etmiştir. 
1948 senesinde İngilizlerin bölgeyi terk etmelerinin hemen ardından, 14 Mayıs 1948'de Tel-Aviv'de toplanan Yahudi Millî Konseyi, İsrail Devleti'nin kurulduğunu ilan etmiştir. Bu bildiriden birkaç saat sonra Arap Birliği'nin İsrail'e savaş ilan etmiş, böylece  Arap–İsrail Savaşı başlamıştır. Ertesi sene çatışmaların sona ermesiyle birlikte bölgenin kontrolü İsrail’e geçmiştir. Savaş sonunda İsrail, savaştığı ülkeler ile ayrı ayrı ateşkes anlaşmaları imzalamış. Böylece resmi olarak da kendi varlığını kabul ettirmiştir. Sonrasında Mısır da Gazze Şeridi'ne, Ürdün’de ise Batı Şeria'ya asker yığmıştır. Kudüs’ün batısı İsrail’e gecmiş, doğusu Ürdün’de kalmıştır. Gazze ise Mısır'ın olmuştur. Savaş sırasında ülkelerini terk eden 700.000 civarındaki Filistinli mülteci, savaşın sona erip ateşkes ilanı ile birlikte topraklarına geri dönmek istemişse de İsrail yönetimi bunu güvenlik açısından risk olarak değerlendirmiş ve kabul etmemiştir. Bu sorun mülteci sorunu adı altında günümüze kadar süre gelmiştir. 1914’te 85.000 civarında olan İsrail nüfusu 1949 yılı sonunda 760.000’e dayanmıştır.    
1956 Süveyş Krizi ortaya çıkmış, Mısır  askeri bir yenilgi alsa da büyük devletlerin devreye girmesi ile politik bir zafer elde etmiştir.  
1964 yılında İsrail, Ürdün Nehri'nden ulusal su yolu projesi için su almaya başlamıştır. 1965 yılında nehrin üzerine kurulan barajlar ve çalışmalar sonrasında İsrail’in su kaynakları büyük ölçüde azalmış, bunun üzerine İsrail, Suriye’deki baraj ve tesisleri bombalamıştır.
1967 yılında bölgede güçlenen Pan-Arabizm düşüncesi sonrasında Araplar ile İsrail arasında Altı Gün Savaşları yaşanmış, İsrail Araplara karşı kesin zafer kazanarak, Suriye, Mısır, ve Ürdün’den aldığı topraklarla sınırlarını yaklaşık dört kat genişletmiştir.
1973 yılında Yom Kippur adı verilen Yahudi dinî bayramında Suriye ve Mısır önderliğindeki Araplar İsrail’e savaş açmıştır. Savaş Golan Tepesi ve Sina yarımadasında gerçekleşmiştir.  Savaş sonrasında İsrail; ekonomik, askeri, ve diplomatik açıdan ABD’ye bağımlı kalmıştır. Savaşın hemen ardından başlayan, Arap ülkelerince İsrail ve yandaşlarına petrol ambargosu uygulanmıştır. Mart 1974'e kadar süren ambargo sonucunda petrol fiyatları yükselmiş, dünyada benzin sıkıntısı ortaya çıkmıltır. 
1987 Kasım ayında İsrail kamyonunun Gazze'de, Filistinli işçileri taşıyan minibüse çarpması sonucu dört Filistinli işçinin ölmesi sonucu "Birinci İntifada (Ayaklanma)" çıkmış, 1993 yılında "OsloAnlaşması" imzalanmasıyla son bulmuştur. 
2006 yılında İsrail-Lübnan Savaşı, ardından 2008 ve 2014 yıllarındaki Gazze Çatışmaları ve son olarak 6 Mayıs 2021'de yılında, İsrail Yüksek Mahkemesince, Kudüs'te oturan bazı Filistinlilerin evlerinden  başka bir yere yerleştirilmesi kararına tepki gösteren Filistinlilere, İsrail güvenlik güçlerince Mescid-i Aksa'da orantısız güç kullanıldığı gerekçesiyle büyüyen protestolar Filistin-İsrail çatışmalarına dönüşmüştür.

Bu süreç gösteriyor ki İsrail bir zamanlar göç ederek sığındığı bu topraklarda zamanla İngiltere  ve ABD’nin desteğini de alarak güçlenmiş, bölgede güçlü bir hakimiyet kurmuştur. Girdiği her çatışma ve savaşı lehine çevirmiş, topraklarını ve gücünü büyüterek günümüze kadar getirmiştir. Aksa  Tufanı Operasyonu'nu da yine lehine çevireceği hususunda gerekli çalışmaları öncesinde ve sonrasında yapmıştır. 
İsrailliler yaptıkları her işin hakkını verirler. Güvenlik, savunma ve istihbarat sistemleri dünyanın en iyileri arasındadır. Bunu yaparken en son teknolojik cihazlardan faydalanırlar. Bu konularda denetim sistemleri çalışanlarını sürekli kontrol ederek, zinde kalmalarını sağlar. Farklı strateji ve teknikler kullanırlar. Hataya asla yer yoktur ve hata yapan kim olursa olsun gerekli prosedür uygulanır. Dünyanın en iyileri arasında olan bu sistemin ve teknolijinin klasik savaş teknikleri kullanan bir örgüte karşı uygulanabilirliğini yitirmesi, sağlıklı düsünebilen insanlara aykırı gelmektedir. 
7 Ekim öncesindeki süreçte İsrail topraklarında bulunan üst düzey birçok Yahudi, Türkiye’de dahil olmak üzere farklı ülkelere giderek bölgeden ayrılmışlardır. İsrail kendi vatandaşlarının güvenliklerini aldıktan sonra gerekli çalışmaları yapmış olacak ki Gazze’ye girme hususunda düşünceler paylaşmıştır. Tam da bu sıra Hamas örgütü erken davranarak İsrail'i gafil mi avlamış, yoksa bu da planın bir parçası mıdır, bunun cevabı zamanla gün yüzüne çıkacaktır. 
İsrail hükümeti ve uzunca süre başbakanlık görevini ifa eden Netenyahu, İsrail halkı tarafından büyük eleştirilere ve halkın yoğun protestolarına maruz kalmıştır. Aylarca süren bu protestolar Hamas saldırıları öncesinde daha da şiddetlenmiştir. Hamas saldırıları yıpranan ve görevi bırakma aşamasına gelen İsrail hükümetine adeta kurtarıcı olmuştur.  

Geçmiş dönemlerdeki çatışmalar ve bugün ki durum göz önünde bulundurulduğunda, olasılıklar insanı endişelendirmiyor değil. İsrail’in büyük ideası akla gelince bugün ki durum Lübnan, Suriye, Mısır, Irak hatta İran da dahil olmak üzere birçok ülkede büyük bir risk doğurmaktadır. Aksa Tufanı Operasyonu bu coğrafyalarda; askeri, sosyo-ekonomik ve siyasal açıdan etkilerini gösterecektir.

İsrail hükümeti öncelikle Aksa Tufanı Operasyonu'nun bir savaş mı yoksa sınır güvenliğine yapılan terör saldırısı mı olduğuna cevap vermelidir. Şayet savaş ise, savaşlar devletler arasında olan bir olgudur. Bu durumda Filistin Devletini resmen tanıyarak, devletler arası hukuku ve diplomasiyi kkullanmak zorundadır. Kaldı ki Hamas bir örgüttür ve ne Filistin halkının ne de devletinin temsil makamı değildir. Ayrıca İsrail, sınırlarını korumaya çalısırken sivil halkı ve onların temel ihtiyaçlarını korumak, gözetmek zorundadır. Aksi halde savaş ve insan hakları istismarı suçlarını işlemektedir. Şayet bu bir terör saldırısı olarak nitelendirilmekteyse emperyalist devletlerin orada işi nedir. Bu operasyon sadece ortadoğuya değil aynı zamanda ABD, Rusya, Türkiye, başta olmak üzere birçok büyük devlete de etki edecektir. 
Türkiye, bu operasyon sonrasında yaşananlarla alâkalı olarak başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere gerekli tepki ve cevapları vermiştir. İlerleyen süreçte, taraf olmayarak daha da etkinliğini artıracak, gerek sivillerin gerekse bölge devletlerinin menfaat ve çıkarları doğrultusunda uzlaşmacı ve arabulucu özelliğini devreye sokacaktır. 


                                KAFKAS KARTAL

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.